Soyumu araştın, ben kimim? Sonra vicdanınızla baş başa kalın ve nefsinizi ayıplayın...
İmam Hüseyin'in (a.s) devrimi, ümmetin diri vicdanından, İslâm'ın kutsal risaletinin vahyinden ve bütün beşeriyete yönelik İslâmî davetin start aldığı bir hanedandan doğmuştu. Bir hanedan ki, risaleti ve Resulü koruyup savunarak dinin dayanaklarının ayakta durmasını sağlamıştı. Bu kutsal devrim, insanlık tarihinde, zillet ve teslimiyeti yerle bir eden, zalimlerin tahtlarını başlarına geçiren bir kasırgaya dönüştü. Her samimî insanın, Allah'a kulluğun gölgesinde özgür ve onurlu bir hayat yaşayacağı yolları aydınlatan bir meşale işlevini gördü.
Gerçeğin olanca çıplaklığıyla ortaya çıkmasına engellemeye yönelik çarpıtmalara ve zihin bulandırma amaçlı propagandalara rağmen hiç kimse, bu devrimin, sonraki günlerde ve senelerde ortaya çıkan etkilerini görmezlikten gelemez. Bu devrimin bütün etkilerini bilmemize imkân olmamakla beraber, nesiller boyu kendini gösteren ve İslâmî risalet hayatında belirginleşen etkilerinin büyük bir kısmını gözlemlemek mümkündür. Bunların en önemlilerini şu şekilde sıralayabiliriz:
Emevîlerin Ördükleri Sahte Dini Çerçevenin Parçalanması
İmam Hüseyin'in (a.s) devriminin etkisiyle insanlar, yönetimi ele geçiren Emevî hareketinin gerçek mahiyetini bütün çıplaklığıyla görme imkânına kavuştular. Devrimcilerin fedakârlıkları sayesinde bütün sahte dinî çerçeveler tuz-buz oldu. Ki Emevîler, bu sahte dinî çerçevelerle devrimi bastırmak için ordular toplayabilmişlerdi. Onlar, bilinç yoksunluğundan, Sakife'nin getirdiği cehaletin yaygınlığından yararlanmışlardı. Bu sahte dinî söylemi, Müslim b. Amr Bahilî'nin sözlerinde görebiliyoruz. O, Peygamber hanesinin evlâdı, salih kul Müslim b. Akil'i, fasık Yezid'e isyan ettiği için kınayıp kendi Yezid'den yana tavrıyla övünerek şunları söylemişti:
"Ben, senin terk ettiğin hakkı tanıyan, senin aldattığın yerde, ümmetin ve imamın hayrını isteyen, isyan ettiğinde dinleyip itaat eden bir kimseyim."(1)
Emevî ordusunun komutanlarından olan Amr b. Haccac Zübeydî, tereddüt geçiren ve emirleri uygulamayı ağırdan alan askerleri, İmam Hüseyin'le (a.s) karşılaşmaya teşvik ederken şöyle demişti:
"Ey Kûfeliler! İtaat etmeyi ve toplumun birliğini korumayı sürdürün. Dinden ok gibi fırlayıp çıkan ve imama karşı gelen kimseyi öldürme hususunda kuşkuya düşmeyin."(2)
Bundan da anlaşılıyor ki, Emevî söyleminde din, Yezid'e itaat etmek ve Hüseyin'le (a.s) savaşmak demektir. Ama İmam Hüseyin'in (a.s) hareketi, biat etmeyi reddedişi ve akıllara durgunluk veren fedakârlığı ümmeti uyandırdı. Sapkınlık hareketi neticesinde üzeri örtülen ilkeleri gün yüzüne çıkardı. İmam Hüseyin (a.s), onların karşısına çıkmış ve risaletle ilişkisini İslâm toplumundaki konumunu açıklamış, şöyle seslenmişti:
"Şimdi, benim soyumu araştın ve bakın ben kimim. Sonra vicdanınızla baş başa kalın ve nefsinizi ayıplayın! Bakın bakalım, beni öldürmeniz ve saygınlığımı çiğnemeniz uygun olur mu? Ben, Peygamberinizin kızının oğlu değil miyim? Peygamberinizin (s.a.a) vasisi, Resulullah'ın Allah katından getirdiğini ilk tasdik eden, ilk mümin Ali'nin oğlu değil miyim? Şehitlerin efendisi Hamza benim amcam değil mi? Cennette iki kanatla uçan Cafer benim amcam değil mi?
Resulullah'ın (s.a.a), benim ve kardeşim hakkında: "Şu ikisi cennet gençlerinin efendileridir." dediğini duymadınız mı? Eğer benim dediklerimi doğruluyorsanız (ki haktan ibarettir), Allah'a yemin ederim ki, Allah'ın yalan söyleyenlere buğzettiğini öğrendiğim günden beri yalan söylemedim. Yok, eğer beni yalanlıyorsanız, içinizde, sorduğunuzda size doğruyu söyleyecek kimseler vardır. Cabir b. Abdullah Ensarî'ye, Ebu Said Hudrî'ye, Sehl b. Sa'd Saidî'ye, Zeyd b. Erkam'a ve Enes b. Malik'e sorun. Resulullah'ın (s.a.a) bu sözleri benim ve kardeşim hakkında söylediğini duyduklarını size söyleyeceklerdir. Kanımı dökmenizi engellemeye bu kadar yetmez mi?..."
Hüseyni devrimin sürekliliğini sağlayan en etkili ve kansız silahı, kuşkusuz Emirü'l Müminin'in (a.s) kızı Zeyneb'in tavrıdır. O, Ümeyyeoğulları'nın işledikleri cinayetleri büyük bir dirayetle gözler önüne sermiş ve İmam Hüseyin'in (a.s) mesajını bütün ümmete duyurmuştu.
İslâmî Risaleti Yeniden Diriltme
İmam Hüseyin'in (a.s) şehit edilişi, ümmetin vicdanını derinden sarstı. Aşağılanmış iradesini ayağa kaldıran bir etken işlevini gördü. Ümeyyeoğulları'nın ve onlardan önceki İslâm'ın tertemiz ve berrak bir şekilde gelecek kuşaklara aktarılmasına özen göstermeyen iktidar sahiplerinin yönlendirmesiyle uçuruma yuvarlandıklarının farkına varmalarını sağladı.
Peygamber'in (s.a.a) torunu, tağutların ümmetin başına musallat olmaları neticesinde ortaya çıkan sapık akıma karşı ortaya koyduğu mücadele ile ümmete teorik ve pratik şer’i tavrı göstermeyi başardı.
Peki, Hüseyin (a.s) bu amacını gerçekleştirebildi mi? Bu sorunun cevabını, İmam Zeynülabidin'in (a.s), İbrahim b. Talha b. Abdullah'ın: "Kim galip geldi?" sorusuna karşı söylediği şu sözde bulabiliriz:
"Namaz vakti girdiğinde ezan ve kamet oku, o zaman kimin galip olduğunu anlarsın."(3)
Emevîlere Karşı İntikam Duygusunun Uyanması
İnsanlar, işledikleri günahın farkına varıp derin bir vicdan azabı çekmeye başladılar. İmam Ali b. Hüseyin'in (a.s) ve Hz. Zeyneb'in ve Emevîler tarafından esirler gibi önce Kûfe'ye, sonra Şam'a götürülen Peygamber ailesinin diğer fertlerinin konuşmaları, bu duyguyu daha da alevlendiriyordu.
Zeyneb (a.s), gözlerini şehitlerin kesik başlarını ve esirleri taşıyan kafileye dikip bakan, yaptıklarından ve Peygamber (s.a.a) ailesinin başına gelenlerden dolayı pişmanlık duyarak ağlayan Küfelilere:
"Susun!" diye işaret etmiş, sonra şöyle demişti:
"Ey Küfeliler! Ağlıyor musunuz? Gözyaşınız hiç kurumasın, çığlığınız hiç dinmesin. Sizin durumunuz, ipliğini sağlam eğirdikten sonra onu tekrar çözen koca karının durumuna benziyor. Yeminlerinizi, aranızda oyuncak hâline getirmişsiniz. Ne kötü bir vebalin altındasınız! Evet, Allah'a andolsun ki, çok ağlamanız ve az gülmeniz gerekiyor. Bu olayın utancını ve şerefsizliğini üzerinizde taşıyorsunuz, bundan da temizlenmeniz mümkün değildir. Peygamberliğin madeni, hüccetinizin ekseni, kanıtınızın aydınlatıcı ışığı olan son peygamberin torununu, cennet gençlerinin efendisini öldürmek günahından nasıl temizlenebilirsiniz?!!"
Halkın, kendini suçlu hissetmesi, duygusal bir tavırdı. Ateşli ve dinamik bir yanı vardı. Emevî yönetimine yönelik şiddetli bir intikam arzusunu barındıran bir histi. Nitekim İslâmî toplulukların büyük bir kısmı, İmam Hüseyin'i yalnız ve yardımsız bırakma şeklinde belirginleşen tavırlarını telâfi etmek için zalim Emevî yönetimine karşı silahlı ayaklanma başlattılar.
Elbette bu durum, Müslümanlarda büyük bir bilinçlenmeye yol açsa da ama Müslümanlardan bir kısmının silahlı ayaklanmalarını, Emevî yönetiminin bozgunculuğunu, İslâm risaletinden uzaklığını kavramaktan kaynaklanan köklü bir yaklaşım olarak değerlendirmemizin mümkün olmadığını biliyoruz; ancak bu, samimî bir yaklaşımdı. Bu yüzden, yöneticilerin onu kontrol altına almaları en az, köklü bir tavrı kontrol altına almak kadar zordu. Dolayısıyla zalim yöneticiler, Peygamber'in (s.a.a) Ehlibeyti'ne (a.s) karşı başlattıkları düşmanca süreçte bunun için bin türlü hesap yapmak durumundaydılar.
Ümmetin İradesini ve Cihat Ruhunu Diriltme
İmam Hüseyin'in (a.s) devrimi, Müslüman kitlelerin iradesinin yeniden dirilmesini, mücadele ruhunun harekete geçmesini sağladı. Boyun eğmeye ve teslimiyete alıştırılmış, zalim yöneticiye karşı koymaktan aciz hâle getirilmiş, büyük bir şeytanlık ve münafıklıkla koparılmış dinî kisveye aldanmış, bazen sultanların paralı vaizlerinin ateşin konuşmalarıyla, bazen de büyük bir ustalıkla tezgâhlanmış hile ve desiselerle uyuşturulmuş Müslüman insanın vicdanını derinlerden sarstı.
Müslüman insan, Hüseyin'in (a.s) kıyamından, teslim ol-mamayı, dininden ödün verme amacına yönelik pazarlıklara girişmemeyi öğrendi. Görüşünü cesaretle dile getirmeyi, meşru veya en azından kitlelerin arzusuna uygun bir yönetim altında daha erdemli bir hayat sürdürme arzusunu ifade etmeyi öğrendi.
Bu yüzden, neticede başarısız da olsalar, Emevî yönetimine karşı irili ufaklı isyanların patlak verdiğini görüyoruz. Bunlar, başarılı olmamakla beraber, yönetim yıkılıncaya kadar kesintisiz devam etmiştir. Bu isyanlar, amaçları farklı da olsa, Hüseynî devrimin pınarından besleniyor, Hüseynî dev-rimin oluşturduğu koşullardan destek alıyorlardı.
Bu isyanlardan biri, Tevvabîn isyanıydı. Bu isyan, tamamıyla Hüseynî devrimin vicdanlarda meydana getirdiği etkiye verilmiş bir tepki mahiyetindeydi. Yine Medine ayaklanmasını, Muhtar es-Sakafî ayaklanmasınıbuna örnek gösterebiliriz. Muhtar ayaklanması, İmam Hüseyin'in (a.s) öldürülmesine katılanları yargılama, işledikleri iğrenç fiilleri ve yüz kızartıcı suçları cezalandırma imkânını bulmuştu. Sonra Mutrif b. Muğiyre, İbnu'l-Eş'as, Zeyd b. Ali b. Hüseyin (a.s) ve Ebu Seraya isyanlarını buna örnek gösterebiliriz.
Hüseynî devrim, cihat ruhunu canlandırıp alevlendirdi. Birçok kıyam başarısızlıkla sonuçlansa bile, ümmetin nabzı devrimci bir damar olarak atmaya devam etti. Neticede İslâm ümmeti, canlılığını, dinamikliğini gösterdi ve Emevîlerin ve onların varoluşlarına zemin oluşturan geçmişlerinin eliyle gerçekleşen çarpıtma ve dönüştürme girişimleri sonuç almak üzereyken, bu uğursuz kumpastan kurtuldu.
----------
1- Tarihu't-Taberî, 4/281
2- age. 4/331
3- Hayatu'l-İmami'l-Hüseyn b. Ali (a.s), 3/440; Emali-i Şeyh Tusî'den naklen.