Irak dışında herhangi bir bölge seçilseydi, bu, birtakım olumsuzluklara yol açacaktı...
Müslim b. Akil, Kûfe'de hicrî altmış senesinin zilhicce ayının sekizine denk gelen salı günü isyan başlattı. Aynı ayın dokuzuna denk gelen çarşamba günü de öldürüldü. O gün Arefe günüydü. Hüseyin'in (a.s) Mekke'den çıkıp Irak'a hareket ettiği gün, Müslim'in Kûfe'de isyan ettiği gündü. O gün tevriye günüydü. İmam (a.s), Hicret'in altmışıncı yılının şaban ayının kalan günleri ile ramazan, şevval ve zilkade aylarını ve zilhiccenin sekiz gününü Mekke'de geçirmişti.
Mekke'de kaldığı süre içinde Hicaz'dan ve Basra'dan bazı kimseler ailesinin ve taraftarlarının yanında yer almışlardı. İmam Hüseyin (a.s) Irak'a gitmeye karar verince, Kâbe'yi tavaf etti, Safa ve Merve tepeleri arasında sa'yini gerçekleştirdi, ihramdan çıktı ve bu ziyaretini umre niyetiyle gerçekleştirdi. Mekke'de yakalanmaktan ve Yezid b. Muaviye'-ye götürülmekten endişe ettiği için temettü haccına niyet etmedi. Aceleyle ailesi, çocukları ve yanında yer alan yaranlarından bazı kimselerle birlikte yola çıktı. Müslim'in başına gelenleri henüz haber almamıştı.(1)
İmam Hüseyin Neden Irak'a Gitmeyi Tercih Etti?
Kûfe toplumunun durumuna, toplumsal dinamiklerin barındırdığı olumsuzluklara ilişkin birçok analiz ve araştırma yapılmıştır. Bunların tümünde analistler deyim yerinde ise kehanette bulunuyorlar. Hiç kimse kesin bir şey söyleyemiyor. Bize göre, İmam Hüseyin'in (a.s) hicret etmek için Irak'ı seçmesinin bazı sebepleri vardı. Bu sebeplerin bazıları şunlardır:
1- Zulmü ortadan kaldırıp bozgunculuğu yok etmek, marufu emrederek münkeri nehyetmek şeklindeki ilâhî yükümlülük bütün Müslümanları içine alır ve hiç kimseyi dışarıda bırakmaz. Öte yandan hiçbir tarih kaynağında Irak dışında, Emevî yönetimine muhalefet eden, başkaldıran başka bir İslâm bölgesinin ismine rastlamıyoruz. Iraklılar, Emevîler siyaset sahnesinden çıktıkları günden, bu sahneden uzaklaştırıldıkları güne kadar onlara karşı olmuşlardır.
2- İmam Hüseyin (a.s), Emevî zulmüne, bozgunculuğuna karşı muhalefetini, risaleti yeniden ihya etmeye yönelik hareketini, Yezid'e biat edildiği gün başlatmış değildi. Bilakis, onun bu çağrısı ve hareketi uzun bir geçmişe dayanıyordu. Buna rağmen, bu süre zarfında Iraklılar dışında İslâm halklarından herhangi bir halkın, İmam Hüseyin'in (a.s) bu çağrısına olumlu karşılık verdiğine ilişkin bir kayda herhangi bir tarih kaynağında rastlamıyoruz. Oysa Iraklılar tarafından sayısız çağrılar ve ısrarcı davetler yöneltilmişti. Defalarca İmam'a bağlılıklarını bildirmiş, hareketini desteklemeye, bozguncu Emevî yönetimine onunla birlikte karşı durmaya amade olduklarını vurgulamışlardı.
3- İmam Hüseyin (a.s) için Irak dışında gideceği alternatif bir bölge yoktu. Irak dışındaki bölgeler ya Emevî yönetim tarzını benimseyip destekliyordu ya zorla boyun eğdirilmişti ya da Hz. Hüseyin'in (a.s) kıyam çağrısına olumlu karşılık verecek psikolojik ve maddî hazırlığa sahip değildi. Bir diğer husus, o dönemde İslâm dünyasının halkların büyük çoğunluğu ya kâfirdi ya İslâm'ı yeni benimsemişti ya da Arap değildi. Bu yüzden onlarla bir arada yaşamak ve onlarla beşerî münasebetler kurmak zordu.
Bu da, İmam'ın (a.s) kıyamının ve çabalarının boşa gitmesine sebep olabilirdi.
4- Kûfe, İmam Ali'nin (a.s) temellerini attığı salih bir topluluğu barındırıyordu. Ehlibeyt'e (a.s) gönülden bağlı bir kitle vardı Kûfe'de. Bu yüzden İmam (a.s), öldürülmesinin kaçınılmaz olması hasebiyle kanının zayi olmamasını istedi. İmanın gönüllerin derinliklerine inmesini ve Ehlibeyt'e bağlılığın kalplerde kök salmasını amaçladı. Irak, bu çağrıya kulak verecek en elverişli bölgeydi. Nitekim İmam Hüseyin'in (a.s) şehit edilmesinden hemen sonra Irak'ta birbiri ardına is-yanlar patlak verdi. Irak, sonraki yıllarda, İslâm âlemine Ehlibeyt ilkelerini, değerlerini yayan bir üs konumuna geldi.
5- Irak dışında herhangi bir bölge seçilseydi, bu, birtakım olumsuzluklara yol açacaktı. O zaman İslâm ve Ehlibeyt düşmanları onu eğlence ve istihza aracı hâline getirecek, İmam'ın kutlu makamını ve yüce hedeflerini aşağılayacaklardı. Böyle bir bölgeye hareket etmesi de, kesin karşılaşmadan kaçış olarak yorumlanacaktı. Oysa İmam (a.s), risalet hareketini diriltmeyi, ideal ahlâkı canlandırmayı, zulme ve zalimlere karşı direniş ruhunu harekete geçirmeyi amaçlıyordu.
İmam Hüseyin'in (a.s), Irak dışında bir bölge seçtiğini varsayalım, Emevî yönetimi kesin olarak onu yakalayacak, onu ortadan kaldıracaktı. Bu arada hedefleri gerçekleşmeyecek ve uğruna yollara düştüğü mesajı gereken yerlere ulaşmamış olacaktı.
6- Irak, Emevîlerle çatışan bir bölge olduğu için, atmosfer, Hüseyin'in (a.s) kıyamını ve düşüncelerini duyurmaya elverişliydi. Dolayısıyla Ümeyyeoğulları'nın gerçek kimliklerini ortaya çıkarmak, üzerlerine örttükleri meşruluk kisvesini parçalamak, çirkefliklerini gizlemek için kullandıkları dinî kisveyi çıkarmak daha kolaydı. Hatta Iraklıların Ehlibeyt taraftarlığı iddiaları da, devrim heyecanının devam etmesine ve devrim düşüncelerinin canlı kalmasına neden olmuştur. Nitekim bu durumu günümüzde de gözlemlemek mümkündür.
Kuşkusuz bizim bilmediğimiz başka sebepler de vardı. Görebildiğimiz kadarıyla İmam Hüseyin (a.s), savaşın sonuçları hakkında kesin bir bilgiye sahipti. Hareketini çevreleyen objektif ortamın farkındaydı. Üstün siyasî bilinci sayesinde ve çok sayıda şahsiyetin verdiği öğütler doğrultusunda, gideceği toplumun siyasal ve sosyal yapısının doğasını kavramıştı. Kaldı ki, bizim inancımıza göre o, sürçmelerden ve hevanın peşine düşmekten korunan bir masumdu.
Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuz zaman, şu sonuca varıyoruz: İmam'ın (a.s), Irak'ı büyük devriminin ana üssü olarak seçmesi, üstün bir dirayete, büyük bir stratejiye dayanan bir tercihti. İnsanların İmam'ı (a.s) terk edip, onu yalnız bırakmaları, ona yardım etmemeleri sonucu işlenen utanç verici cinayetlere, böylece dünya ve ahiret rezilliğini hak etmelerine rağmen, İmam (a.s) ne yaptığını çok iyi biliyordu.
_______
1- el-İrşad, 2/67 112
Ehlader