Turkish
Wednesday 17th of July 2024
0
نفر 0

KADIN VE AİLE

    
KADIN VE AİLE


SÖYLEŞİ


Aşağıdaki yazı, yeni evlenmiş bir çiftin arasında geçen bir söyleşiyi konu edinmektedir. Zevkle okuyacağınızı umuyoruz. İşte Hz. Ali'yi (a.s) örnek almaya çalışan Ali beyle, Hz. Fâtıma'yı (s.a) kendisine örnek edinmeye çalışan Fatıma hanımın, müşterek hayatlarının ilk saatlerinde gerçekleştirdikleri söyleşi:

Ali: Fatıma hanım, müsaadenizle size bazı hususları hatırlatmak istiyorum; inşaallah faydalı olur.
Fatıma: Buyurun.
Ali: Her şeyden önce bir ayetle başlamak istiyorum sözlerime. Kur'an-ı Kerim'in bir ayet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır Rabbimiz: "Erkekler kadınların üzerinde, sorumlu yöneticilerdir. Bu da Allah'ın onların bazısını (yani erkekleri) bazısına (yani kadınlara) üstün kıldığı içindir..." (Nisa, 34)

Fatıma: Yani siz bu âyetle erkeklerin kadınlardan her yönden üstün olduğunu mu ispatlamaya çalışıyorsunuz?
Ali: Öyle değil mi?

Fatıma: Hayır ben buna katılmıyorum. Benim bildiğim ve öğrendiğim kadarıyla bundan maksat şudur (Rabbim herkesten daha iyi bilir): Kadınlarda duygusallık yönünün güçlü, erkeklerde ise zayıf olması, artı erkeklerde tedbir yönünün güçlü olması nedeniyle müşterek hayatta tedbir ve yönetim yetkisi erkeklere verilmiştir. Yoksa her yönden bir erkeğin kadına üstünlüğü demek değildir. Yani anlayacağın erkeklerin sorumluluğu daha fazladır. Ama manevî yönden kadın ve erkeğin birbirine hiçbir üstünlüğü ve ayrıcalığı yoktur. Hangisinin takvası ve salih amelleri daha fazla olursa, o daha üstündür.

Madem sen bana âyet okudun, müsadenle bir âyet de ben okuyayım sana. Tahrim suresinin 11. âyetinde buyuruyor ki:
"Allah iman edenlere Firavun'un karısını örnek olarak verdi. Hani demişti ki; "Rabbim, bana kendi katında, cennette bir ev yap, beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar."
Ali: Bu ayetle ne demek istiyorsun sen?
Fatıma: Şunu demek istiyorum; Allah-u Teala bu ayette, mu'mine bir hanım olan Hz. Asiye'yi kadın erkek bütün mu'minlere örnek olarak göstermektedir; ya!

Ali: Peki şu hadis-i şerife ne diyeceksin bakalım?! Allah Resulü (s.a.a) buyuruyor ki: "Kadının boynunda en büyük hak sahibi olan kocasıdır; erkeğin boynunda en büyük hak sahibi olan da annesidir." (Kenz-ül Ummâl, Hadis: 44771)
Fatıma: Sen annelerin de bir kadın olduğunu unuttun galiba! Müsaade et buna bir hadis de ben ekleyeyim:
"Adamın birisi Resulullah Efendimize gelerek: "Ya Rseulallah kime iyilik edeyim? diye sorunca Allah Resulü "Annene" buyurdu. Adam tekrar sordu: "Sonra kime?" Allah'ın Resulü (s.a.a) yine "Annene" cevabını verdi.

Üçüncü kere sordu; Allah Resulü yine "Annene" buyurdu. Dördüncü kere sorunca bu sefer "Babana" diye cevap verdi Resul-i Kibriya Efendimiz (s.a.a). (El-Kâfi C.2, S.159)
Yine "Cennet annelerin ayaklarının altındadır" hadisini de mutlaka biliyorsundur!
Ali: Efendimiz'in şu hadisi de kulağına küpe olsun Fatıma hanım!
"Yazıklar olsun o kadın'a ki kocasını öfkelendirsin ve ne mutlu o kadına ki kocası ondan razı olsun." (Bihâr-ül Envâr) C. 103, S.246)
Buna ne diyeceksin Fatıma hanım!

Fatıma: Ne diyebilirim ki, Efendimizin buyruğudur ve emri başımızın üstüne! Ancak senin de şu hadisi bilmeni isterim Ali bey:
Şöyle buyurmuştur Allah'ın Habibi (s.a.a.):
"Sizin en iyiniz hanımına karşı en iyi olanınızdır. Hanımlarına karşı en iyi olanınız da benim." (El-Vâfi, C.3, S.117)
Yine şöyle buyurmuştur. İmanı en kâmil olan mu'min, ahlakı en güzel olan ve ailesine en yumuşak davranandır; sizin en iyiniz hanımlarına karşı en iyi olanlarınızdır." (Bihâr-ül Envâr, C.100, S. 224)
Yine buyurmuştur: "Mu'min bir kimse Allah'a karşı olan takvadan sonra , sâliha bir eşten daha hayırlı bir şey elde edemez." (Kenz-ül Ummâl, Hadis: 44410)

Yine buyurmuştur: "Saliha bir eş, erkeğin saadetindendir." (El-Kâfi, C.5, S.327)
Devam edeyim mi Ali bey?!
Ali: Dur sıra bende! Şu hadislere dikkatini çekerim Fatıma hanım; sonra bilmiyordum deme!
Buyuruyor ki Efendimiz (s.a.a): "Lanetlidir, lanetlidir o kadın ki kocasına eziyet edip üzsün; saadetlidir, saadetlidir o kadın ki kocasına saygılı olup ona eziyet etmesin ve bütün durumlarda ona itaat etsin." (Bihâr-ül Envâr, C.103, S.253)
Yine buyuruyor ki (s.a.a): "Eğer bir kimsenin bir hanımı olur da, o hanım kendisine eziyet ederse, Allah onun namazını ve hiçbir iyi amelini kabul etmez; ona yardım edip onu kendinden razı kılıncaya kadar; bütün ömrünü oruç ve gecelerini ibadetle geçirse ve mallarını Allah yolunda infak etse dahi ve böyle bir kadın ateşe ilk giren(lerden) olur." (Vesail, C.14, S.116)
Fatıma: Evet amenna, ama hadisin devamını da okusana!

Ali: Devamı da mı var?! Nereden biliyorsun?
Fatıma: Evet; bunları sadece siz mi biliyorsunuz sandın? Hamdolsun Allah'a artık mu'mine kadınlar da her gün geçtikçe daha bir bilinçlenmeğe ve Allah'ın dinini en güzel şekilde öğrenmeğe gayret gösteriyorlar!
Ali: Allah bilginizi artırsın.

Fatıma: Amin! Cümlemizin.
Ali: Peki nedir hadisin devamı?
Fatıma: Devamı şöyledir: "Erkek de hanımına eziyet ve zulüm ederse, onun için de aynı vebal ve azap söz konusudur..." (Vesâil, C.14, S.116)
Ali: Şu hadise karşılık verebilecek misin acaba, onu merak ediyorum? Şöyle buyuruyor: "(Alemde) en kötü şey, kötü kadındır." (Müstedrek-ül Vesâil, C.2, S.533)
Fatıma: Dinle o zaman: "Saliha bir kadın, bin tane salih olmayan erkekten daha hayırlı ve üstündür" buyurmaktadır Efendimiz(s.a.a). (Vesâil, C.14, S.123)

Bu meyanda az önce verdiğim ayeti de unutmamışsındır herhalde.
Ali: Subhanellah! Neyse burayı geçelim!
Fatıma: Geç bakalım!
Ali: Yeri gelmişken bilmiyorsan eğer, şu hadisi de bilmeni isterim doğrusu.
Fatıma: Tabi ki, niye olmasın! Vazifelerimizi ne kadar iyi öğrenirsek, Allah'ın izniyle o kadar daha iyi onları yerine getirmeğe gayret gösteririz. Seni dinliyorum.

Ali: Evet şöyle okudum bir hadis-i şerifte "Bir kimsenin bir hanımı olur da onunla anlaşmaz, Allah'ın verdiği rızka kani olmaz ve kocasına zorluk çıkararak onu güç yetiremediği bir şeye mecbur ederse, Allah o kadının, kendisini cehennem azabından koruyacağı hiçbir iyi amelini kabul etmez ve bu huyuna devam ettiği müddetçe Allah ona gazap eder." (Vesâil, C.14, S.116)
Fatıma: Evet güzel bir hadistir; İnşaallah Rabb'im beni ve bütün sâliha kadınları ona amel etmeğe muvaffak kılar. Ancak sana da bazı hadisleri hatırlatmada yarar görüyorum Ali bey.

Şöyle buyuruyor: "Kadınlara ancak değerli kimse saygı gösterir ve onları ancak âdi kimseler aşağılar." (Nehc-ül Fesâha, S.318, Hadis: 1520)
Yine buyurmuştur: "En iyi erkeklerinizden olanlar, takvalı, (içi ve dışı) temiz, eli açık, hain gözlere sahip olmayan, anne babasına iyilik eden ve ailesini başkalarının umuduna bırakmayan kimselerdir. En kötü erkeklerinizden olanlar ise yalancı, cimri, küfürbaz, (kazandığını) yalnız başına yiyen, misafiri reddeden, eşini ve hizmetçisini döven, ailesini başkalarının umuduna bırakan ve anne babasına haksızlık edenlerdir." (Vesâil C.14, S.18)
Bir hadisi de ekleyip sözü tekrar sana bırakacağım; buyuruyor ki: "Herhangi bir erkek hanımına (haksız yere) bir tokat atarsa, Allah azap meleği olan Malik'e cehennemde ona yetmiş tokat atmasını emreder..." (Tabi ki bunların hepsi tevbe etmeyip de helâllik almayan kimseler içindir.) (Müstedrek-ül Vesâil, C.2, S.55)

Ali: Peki Fatıma hanım, sen bir kocanın eşinin üzerinde olan haklarını biliyor musun?
Fatıma: Anlatırsan sevinirim.
Ali: Benim başım gözüm üstüne; yeter ki sen böyle şeyleri anlatmayı benden iste! Bak Efendimiz (s.a.a.) bu hususta şöyle buyurmaktadır: "Erkeğin, hanımının üzerindeki hakkı, ışığı yakması (eskiden bunun külfetli bir iş olduğu malumdur), yemek yapması, eşi eve geldiğinde kapı ağzında onu karşılayıp ona "Hoş geldin" demesi, abdest aldığında ona kap ve kurulayıcı mendil-havlu takdim etmesi ve mazereti olmadan onun isteğini reddetmemesi." (Mekârim-ül Ahlak, S.246)

Bir diğer hadiste şöyle buyuruyor Allah'ın Resulü (s.a.a): "..Sizin hanımlarınızın üzerinde birtakım haklarınız vardır, onların da sizin üzerinizde. Sizin bazı haklarınız "Yabancı kimselerle gayri meşru ilişkilerde bulunmamaları, iyi şeylerde size itaatsizlik etmemeleridir. Bunlara dikkat ettiklerinde güzel bir şekilde onların rızkını ve giyeceklerini temin etmeniz gerekir. Ayrıca onları dövmeyin de." (Bihâr-ül Envâr, C.100, S.245)
İşte bunlar söz konusu haklardan bazı önemli olanları.
Fatıma: Allah razı olsun. Fakat bir hatırlatma olarak sizin de şu hadisi şerifleri dikkate almanızı isterim.
Şöyle buyuruyor: "Kadının kocasının üzerindeki hakkı, onun karnını doyurması, onu giyindirmesi ve ona surat asmamasıdır." (Bih1âar-ül Envâr, C.103, S.254)

Diğer bir hadiste, kadının kocasının boynundaki hakkı sorulduğunda şöyle buyurmuştur: "Karnını doyurması, onu giyindirmesi (yani ihtiyaçlarını gidermesi) ve bir hata yaptığında onu affetmesidir." (El-kâfi, C.5, S.510)
Bir diğer hadiste ise bir erkeğin evinde ve ailesine karşı sahip olması gereken hasletler şöyle sıralanmıştır; "Güzel bir davranış, ölçülü bir şekilde onlara karşı geçim imkanlarını sağlaması ve onları manevi tehlikelerden koruyacak bir hamiyet." (Tuhef-ul Ukul, S.322)
Hz. Ali'den (a.s) de şöyle nakledilmiştir: "Kadınlara karşı her halükarda müdara edin, onlarla güzel bir şekilde konuşun ki onlar da davranışlarını size karşı güzelleştirsinler." (Bihar-ul Envar, C.100, S.223)

Bir hadiste de şöyle buyurmaktadır: "Kim kendi ailesine iyi davranır, onlara iyilikte bulunursa, Allah ömrünü uzatır." (El-Hisal, S.88)
Ali: Peki Fatıma hanım sen şu hadisleri duydun mu hiç?
"Bir kadın yedi gün kocasına (Allah rızası için) hizmet ederse, Allah onun yüzüne cehennemin yedi kapısını kapatır ve cennetin sekiz kapısını açar ki hangisinden isterse içeriye girsin." (Vesail, C.14, S.123

"Bir kadın kocasına bir içim su verirse, onun için gündüzleri oruç ve geceleri ibadetle geçen bir yılın ibadetinden daha hayırlı olur. Ayrıca verdiği her suyun karşılığında Allah onun için cennette bir şehir kurar ve altmış hatasını bağışlar." (Vesail, C.14, S.123)
Hz. Ali (a.s) de şöyle buyurmaktadır: "Kadının cihadı, eşine karşı vazifelerini en güzel şekilde yerine getirmesidir." (Bihâr-ül Envâr, C.100, S.252)
Ümm-ü Seleme annemiz (r.a) de Resulullah'a (s.a.a) kadınların eşlerine ettikleri hizmete karşılık alacakları fazilet ve sevabı sorunca, şöyle buyurdular: "Bir kadın, eşinin evinde sırf ıslah niyetiyle bir şeyi bir yerden bir yere kaldırıp koyarsa, Allah ona (rahmet gözüyle) bakar ve Allah (rahmet gözüyle) baktığı kimseyi azap etmez." (Bihâr-ül Envâr, C.103, S.251)
Evet Fatıma hanım, artık ona göre!
Fatıma: Ne güzel! Yeter ki Rabb'im bu mükafatlara bizi layık kılsın. Ben de seni mutlu etmek için şu hadisleri takdim etmek istiyorum huzur-u âlinize Ali bey!

Şöyle buyuruyor Efendimiz (s.a.a.): "Ancak sıddık veya şehid yada Allah'ın kendisi için dünya ve âhiret hayrını dilediği erkek ailesine hizmet eder." (Bihâr-ül Envâr, C.14, S.123)
Yine şöyle buyurmuştur: "Hiç şüphesiz bir erkek hanımının ağzına verdiği bir lokmadan ötürü (dahi) mükafatlandırılır." (El-Meheccet-ül Beyza, C.3, S.70

Bir başka hadiste: "Erkek eşine verdiği bir içim suya karşılık (dahi) mükafatlandırılır" buyuruyor. (Kenz-ül Ummâl, Hadis: 44435)
Ve bilahâre şöyle buyurmaktadır: "Aileye hizmet etmek kebire (büyük) günahların keffareti sayılır ve Allah'ın gazabını söndürür." (Cami-ül Ahbar S.276)
Ali: Şunu da biliyor musun ki? "Ailesinin geçimini (helâlden) sağlamak için çalışan, zahmet çeken kimse Allah yolunda cihad eden gibidir" buyrulmaktadır hadiste. (Vesâil, C.12, S.43)

Fatıma: Evet çok şükür biliyorum ve şunu da biliyorum ki Allah Resulü (s.a.a.) Ümm-ü Seleme anamıza buyurmuştur ki, "Bir kadın hamile kalıp (bunun zorluklarına sabrettiğinde) canıyla, malıyla Allah yolunda cihad eden kimsenin sevabına hak kazanır; doğum yaptığında ise ona şöyle denilir: "Günahların bağışlandı, artık amellerine yeniden başla". Çocuğuna süt vermeğe başladığında, her defa verdiği süt için İsmail oğullarından bir köle azat etmenin sevabını kazanır." (Bihar-ül Envar, C.103, S.251)
Zaten yukarıda senin verdiğin bir hadiste bunu ifade ediyordu: "Kadının cihadı, eşine karşı vazifelerini en güzel şekilde yerine getirmesidir."
Ali: Neyse söz uzadı! Son bir şeyi de hatırlatıp bitirmek istiyorum sözümü; fakat buna bir karşılık verebileceğini sanmıyorum Fatıma hanım!
Fatıma: Buyur, söyle bakalım; göreceğiz!

Ali: Yine Efendimiz'in güzel bir-iki sözüdür bunlar; şöyle buyuruyor: "Kim hanımının kötü ahlakına sabrederse ve bunu sırf Allah rızası için yaparsa, Allah ona sabrettiği her gece ve gündüze karşılık Hz. Eyyub'a (sabrına karşılık) verdiği sevabı verir. O kötü huylu kadına da her gece ve gündüze karşılık kumların sayısı kadar vizr-u vebal yazılır." (Sevab-ul A'mal, S.339)
Yine şöyle buyuruyor: "Kim kötü ahlaklı hanımının huyuna sabrederse ve bunu ilahi mükâfat niyetiyle yaparsa, Allah ona şükredenlerin sevabını verir." (Kısâr-ül Cümel, C.1, S.289)

Hadi bakalım, buna karşılık bir söyleyecek bir sözün var mı?!
Fatıma: Yoksa olmadığını mı zannediyorsun?! Bu din adalet dinidir Elhamdulillah. Hiçbir kimsenin hakkını zayi etmez. Evvela az önce söylemiş olduğun hadisten dolayı Allah'a sığınırım. Rabb'im bana ve bütün mû'mine hanımlara, öyle durumlara düşmemek ve o korkunç veballeri hak etmemek için yardımcı olsun. Eşlerine karşı vazifelerini en güzel şekilde yerine getiren ve İslamî ahlâkı bütün boyutlarıyla kendine prensip edinen saadetli kadınlardan eylesin. Karşılık dediğin şeye gelince madem istedin, o halde dinle, bak ne buyuruyor Efendimiz (s.a.a.):
"Kim kocasının kötü ahlakına sabrederse, Allah ona Hz. Asiye bint-i Müzahim'in sevabını verecektir (Firavun'un kötü ahlakına sabrettiği için)." (Bihar-ül Envar, C.103, S.247)

Evet bu da senin son cevabın. İnşaallah Allah ne seni öyle bir sabra mecbur eder, ne de beni böyle bir sabra. Rabb'im sonumuzu hayırlı kılsın.
Ali: Amin!


İSLAM'DA SÜS VE GÜZELLİK


İnsan oğlu fıtri olarak süs ve süslenmeyi güzelliği sevmektedir. Güzel manzaraları, tabiatın güzelliklerini, güzel sözü, güzel sesi, güzel elbiseyi sevmekte ve onlardan hoşlanmaktadır. Gençlik çağında insanlar bu hissi daha çok hisseder ve daha kabarık olur. Yüce dinimiz İslam da insanın yaratılışında koyulan bu hisse diğer fıtri şeylerde olduğu gibi hiçbir zaman karşı çıkmamış, aksine ona teşvik bile etmiştir. Ancak İslam insanın bu ihtiyacına da belli bir çerçeve içerisinde cevap ve cevaz vermeye ve kontrollü tutmaya çalışmıştır.
Biz Kur'an ve ayetleri ve Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyti'nin hadislerine dayanarak bu mevzuu biraz açmak istiyoruz.
Araf suresinin 31. ve 32. Ayetlerinde şöyle buyurmaktadır: "Ey Adem oğulları, her mescit yanında ziynetlerinizi kendinize alın; mescitlere gittiğimizde süslenin yiyin için ve israf etmeyin."

Ey Resulüm, de ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızkları kim haram kılmıştır? De ki bunlar dünya malı için iman edenler içindir kıyamet günü ise sadece onlar içindir. Bilen bir topluluk için ayetleri birer bir er açıklarız."
Görüldüğü gibi Kur'an'ın tavsiye ve buyrukları bu gün bir çok Müslümanın düşündüğünün tam tersinedir. Bir çoklarımız bir kimsenin giyim kuşamına, tertip düzenine ehemmiyet verdiğini gördüğümüzde onun daha çok takvalı, zühd ehli olduğunu zannediyoruz. Halbuki böyle değildir. İman gereklerinden birisi ve fıtratın istediği şey temizliğe, tertip düzene ehemmiyet vermektir.

Özellikle toplum içerisinde ve müminler arasında bu çok önemlidir. Evet bir mu'min, hareketleri, davranışları tertip düzeni ve temizliği mazbut bir Müslüman görüntüsü vermelidir ve insanları İslam'dan ürkütmemelidir. Asıl takva ve zühd dünya malına dünya ziynetlerine düşkün ve esir olmamaktır. Yani bu tür şeyler onu şer'i vazifelerini yerine getirmekten alıkoymamalıdır. Bunun dışında insanın bir vazifesi de insanların önemsediği ve İslam'ın da te'yid ettiği şeylere önem vermelidir. Temizlik, tertip ve düzen, helalinden geçimini sağlama, insanlara yardımcı olma, toplumsal yardımlaşma vs...
Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a): "Allah güzeldir, güzelliği sever. Allah kendi nimetini kulunda görmeyi sever; pislik ve kötülüğü sevmez." (Kenz-ül Ummal, Hadis:17166)

İmam Sadık (a .s): "Hiç şüphesiz Allah süslenmeyi ve güzelliği sever, pislik ve çirkinliği sevmez. Evet Allah bir kuluna bir nimet verdiği zaman onun eserini onda görmek ister." Bu nasıl olur diye sorduklarında şöyle buyurur: "Elbisesini temiz tutmak, güzel koku kullanmak, evini güzelleştirmek, avlusunu bile süpürüp temiz tutmak ile olur. Hatta güneş batmadan önce lambayı yakmak fakirliği giderir, rızkı artırır."
İmam Sadık (a .s): "Bir gün Peygamber (s.a.a) saçı başı dağınık, elbisesi kirli, kötü halli bir adamı gördüğünde şöyle buyurdu:
"Allah'ın nimetlerinden yararlanıp durumunuzu güzelleştirmek ve nimeti açığa vurmak da dinin bir parçasıdır."

İmam Sadık (a.s): "Güzel giyin ve süslen; zira Allah güzeldir ve güzelliği sever; fakat bunların helalinden olmasına dikkat et."
Resul-i Ekrem (s.a.a): "Allah-u Teala sever ki kulu, mümin kardeşlerinin yanına çıktığında onlar için hazırlansın ve süslensin."
Resul-i Ekrem (s.a.a): "Saçı başı karışık ve kirli bir gence şöyle buyurdu: "Ya saçını tara veya kısalt." Yine Müslümanlara hitaben şöyle buyurdu: "Elbisenizi güzel tutun; meskenlerinizi ve eğerlerinizi düzeltin, öyle ki halk arasında yüzdeki bir ben gibi tanınmayasınız."
Resul-i Ekrem (s.a.a): "Ayna olmadığı zaman bile saçınızı suya bakarak düzeltin." Resul-i Ekrem (s.a.a) dışarıya çıktığında bile aynaya veya suya bakarak üstünü başını düzeltir ondan sonra şöyle derdi: "Cennete ancak temiz olan girer."

İmam Hasan (a.s): "Namaza durduğu zaman en iyi elbiselerini giyerdi. Kendisine "Neden en iyi elbiseni giyiyorsun?" diye sorulduğunda şöyle buyurdu: "Allah güzeldir ve güzelliği sever; ben Rabbim için süsleniyorum; zira o şöyle buyurmuştur: "Süslenerek mescide girin."
Resul-i Ekrem (s.a.a): "Saçınızı, sakalınızı boyayın; zira bu gençliğinizi ve güzelliğinizi artırır."
İmam Muhammet Bakır (a.s): "Evli kadın kendini boş bırakmamalıdır ve sadece boynuna takacağı bir kolyeyle de olsa kendini süslemelidir; elini kınasız bırakmamalıdır, yaşlı bile olsa."

İmam Musa Kazım (a.s): Kendisine "Neden sakalınızı boyuyorsunuz?" diye sorduklarında şöyle buyurdu: "Bu bir hazırlıktır. Kadınların iffetli kalmalarına neden olur. Bazı kadınların iffetlerini ve haya sınırını aşmalarının sebebi, eşlerinin onlara karşı hazırlanmamaları ve süslenmemeleridir."
Evet görüldüğü gibi Peygamber efendimiz ve onun pak Ehl-i Beyti de ne kadar temizliğe tertip düzene süslenmeğe ve güzelliğe önem verdiklerini vurgulamış ve bunları, toplumun en güzel örnekleri olarak önce kendileri uygulamışlardır.

Bu süslenme olayının özellikle ailevi ilişkilerde çok önemli yeri vardır. Ailede huzur, sevgi ve muhabbetin hakim olmasına ve rahatsızlıklardan uzak, huzur ve mutluluk dolu bir aile ortamı meydana gelmesine fevkalade yardımcı olur. Bu konuda eşlerden her biri üzerine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmeli ve haram olan şeyler dışında israfa, gösterişe kaçmayacak şekilde birbirlerine karşı süslenmeli ve tabii ihtiyaçlarını karşılamalıdırlar. Ve bunu kendilerine bir ibadet vesilesi bilmelidirler. Zira bu vesileyle eşlerini tatmin edip onun haramlardan uzak durmasına vesile oluyorlar. Bu konuda her iki eş de karşı tarafın zevk ve isteklerini göz önünde bulundurmalıdırlar.
Evet görüldüğü gibi İslam süslenme ve güzelliğe fevkalade önem vermektedir. Fakat bütün bunlara belirli sınırlar getirmiştir ki kısaca bunları sıralamağa çalışacağız:

1- Evvela bütün bunlar helal olan şeyler dahilinde olmalı ve haramlardan kaçınılmalıdır. Mesela necis şeylerle süslenmek haramdır. Erkeklerde altın kullanmak haramdır. Kadınların namahremlere göstermek için süslenmeleri haramdır. Hatta namahremlerin fark edeceği yerde koku sürmeleri bile haramdır.
2- Süslenme sevgisi, süsperestlik, konforculuk ve lüksçülüğe dönüştürülmemelidir. Zira bu tür şeyler insanın hakperestlik ve maneviyatını öldürür. Sürekli maddiyata dalıp gitmesine vesile olur.

3- Süslenme sevgisi modaya dönüşmemelidir. Zira o zaman insan fikri ve kültürel istiklalini kaybedip şahsiyetsiz duruma düşer ve hep onun bunun ardında sürüklenerek ömrünü heba eder.
4- Süslenme ve güzellik sevgisi çirkin rekabete dönüşmemelidir. Zira insanlar arasında samimiyet ve sevgiyi kaldırıp yerine çekememezlik ve iki yüzlülük gibi kötü sıfatları yerleştirir. Maalesef günümüzde bunları az yaşıyoruz değiliz.
5- Süslenme tutkusu israf ve aşırılık haddine varmamalıdır. Zira israf olduğu gibi, Allah'ın nimetlerini boş yere harcamak, insanları zor durumda bırakır. Halbuki itidalli davranmak ve tabii olmak, hem insanı ruhen rahatlatır, hem de bir takım boş harcamaların önünü alarak aile ekonomisini zorlamaz.

6- Süslenme ve güzellik tutkusu gurur ve gösteriş haddine varmamalıdır. Yoksa fesat ve nifak doğurur; samimiyetleri bozar; insanları birbirinden uzaklaştırır; gerçek kulluğa engel olur ve insanı Hak Teala'dan uzaklaştırır.
Burada yeri gelmişken, hadislerde bahsedilen başka bir güzellik ve süsten de biraz söz etmek istiyorum. O da manevi güzellikler ve süslerdir. Asıl ve kalıcı olan güzellik de bunlardan ibarettir.
Hucurat suresi 7. ayette Resulullah'ın zamanındaki Müslümanlar hakkında şöyle buyuruyor: "Ancak Allah imanı size sevdirdi ve onu kalplerinizde süsleyip çekici kıldı."

Evet görüldüğü gibi Allah-u Teala gerçek müminler için imanı bir süs-ziynet kılmıştır.
İmamlarımızdan birisi şöyle buyurmuştur: Aynanın karşısına geçtiğin zaman şöyle dua et: "Allah'ım yaradılışımı güzel kıldığın gibi ahlakımı da güzelleştir."
Evet hadislerden yararlanarak manevi ziynet ve güzelliklerden bir kısmını sıralamaya çalışalım:
.
Hz. Ali (a.s): "En güzel süs seni insanlarla kaynaştıran, seni onların arasında güzel gösteren, dillerini senden koruyan huylarındır."
.
Hz. Ali (a.s): "Hiçbir kimse Allah'ın itaatinden daha güzel bir şeyle süslenmemiştir."
Resul-i Ekrem (s .a .a): "Kişinin en güzel süsü imanla birlikte olan bir huzur ve sükunettir."
Hz. Ali (a.s): "Dinin süsü sabır ve rızadır."

Hz. Ali (a.s): "Dinin süsü akıldır."

Hz. Ali (a.s): "İslam'ın süsü iyilik yapmaktır."
.
Hz. Ali (a.s): "İmanın süsü adalettir."
Hz. Ali (a.s): "İmanın süsü, içini (ruh ve kalbi) temiz tutmak ve açıkta da güzel amel etmektir."
Hz. Ali (a.s): "İlmin süsü hilim ve tahammüllü olmaktır."

Hz. Ali (a.s): "Hikmetin süsü dünyada zühd ile yaşamaktır. (Dünya sevgisine esir olmamaktır.)"

Hz. Ali (a.s): "İbadetin süsü huşu ile ibadet etmektir."
Hz. Ali (a.s): "Fakirliğin süsü iffetli olmak, zenginliğin süsü şükretmek, belanın süsü sabırdır; soylu soplu olmanın süsü alçak gönüllü olmaktır; aklın süsü edepli olmak, iyilik ve hizmetin süsü minnet etmemektir."
Resul-i Ekrem (s.a.a): "Kişinin güzelliği hak sözü söylemesidir."
Hz. Ali (a.s): "Muminin güzelliği, takvasıdır."
Hz. Ali (a.s): "Kulun güzelliği, Allah'a ibadet etmesidir."
Hz. Ali (a.s): "Alimin güzelliği, ilmine amel etmesidir."
Hz. Ali (a.s): "İlmin güzelliği, onu yaymaktır."
Hz. Ali (a.s): "Özgür insanın süsü, zillet ve rezaletten kaçmasıdır."
Hz. Ali (a.s): "İyilik yapanın güzelliği, minnet etmemesidir."
Hz. Ali (a.s): "İyi emanetin güzelliği, onu tamamlamaktır."
Hz. Ali (a.s): "Zenginliğin güzelliği, kanaatkar olmaktır."
Hz. Ali (a.s): "Kişinin güzelliği ve karı tahammüllü olmasıdır.

Hz. Ali (a.s): "Arkadaşlığın süsü (arkadaşlarının yanlışlarına karşı) tahammüllü olmaktır."
Resul-i Ekrem (s.a.a): "Meslislerinizi Ali'nin zikriyle (onun sözlerini ve faziletlerini konuşmakla) süsleyin."


İSLAM'DA ANNENİN MAKAMI


İslam'da annelik makamı ve annelik makamını ve insanın hayatındaki rolünü anlayabilmemiz için yüce Rabbimizin kitabına ve Resulullah'ın (s.a.a) ve Ehl-i Beyti'nin nurlu sözlerine müracaat etmemiz gerekir. Biz de mümkün mertebe ayet ve hadislerden yararlanarak bu mevzuu sizlere açıklamaya çalışacağız.
Allah-u Teala Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Rabbin ondan başkasına ibadet etmemenizi ve anne babaya iyilik etmenizi emretmiştir. İkisinden birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara öf bile deme; onları azarlama onlara güzel söz söyle; onlara rahmet ve şefkat dolu tevazu kanadını ger. Onlara alçak gönüllü ve şefkatli davran ve onlar hakkında dua edip şöyle de: Ey Rabbim, bunlar küçükken beni nasıl yetiştirip büyüttülerse, sen de onlara merhamet et, acı." (İsra Suresi, ayet 23-24)

Bir başka ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: "Biz insana anne ve babasını tavsiye ettik anası onu zayıflık üstüne zayıflık çekerek karnında taşımıştır. Onun (memeden) ayrılmasıda iki yıl içinde olmuştur onun için biz insana bana ve ana baba şükret dönüş banadır diye öğüt verdik." (Lokman Suresi, ayet 14)

Görüldüğü gibi bu ayetlerde Allah-u Teala anne babaya iyilik etmeği, onlara şükretmeyi kendi ibadeti ve şükrüyle yan yana zikretmiştir. Bu da Anne babanın Hak Teala indindeki makamını ve onlara iyilik ve itaat etmenin önemini göstermektedir. Onun için anne, babaya itaat etmek günah ve farz olan şeyler haricinde farzdır. Hatta anne baba evladını sünnet olan bir ameli yapmaktan nehy edip başka bir işe emrederse onların dediğini yapması gerekir.

Bir gün bir kişi Resulullah'a (s.a.a) gelerek ya Resulullah dedi, anne babanın evlatları boynundaki hakkı nedir? Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Onlar senin cennet ve cehennemindir." [1]
Yani onlara yapacağın iyilikler ve onlara karşı vazifelerini yerine getirmenle cenneti kazanabilirsin. Ama onlara karşı vazifelerini yerine getirmezsen cehennemi hak etmiş olursun.

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Anne babaya iyilik yapmak en büyük farizadır." [2]

İmam Sadık (a .s): "Allah anne babaya iyilik etmeyi emretmiştir" ayetini şöyle açıklamıştır: "İyilik etmek onlarla iyi geçinmek ve ihtiyaçlarını ağız açıp istemeden yerine getirmektir..." [3]

Yine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kim ömrünün uzamasını ve rızkının bollaşmasını istiyorsa, anne babasına iyilik etsin ve akrabalarına sılayı rahimde bulunsun." [4]

Resul-i Ekrem (s.a.a): "Kıyamet gününde iyilerin efendisi ölümlerinden sonra anne ve babalarına iyilik yapan kimselerdir." [5]
Sekizinci İmamımız İmam Rıza (a .s): "Anne babaya iyilik etmek vaciptir; hatta müşrik olsa dahi. Elbette Allah'a isyan olan şeylerde onlara itaat edilmez." [6]
Buraya kadar ayet ve hadislerden anne ve babanın ikisine de iyilik ve itaat etmenin önemi anlaşılıyordu. Fakat diğer bir çok hadisten anlaşılıyor ki annenin hakkı ve ona iyilik yapmak daha önemlidir. İşte bu hadislerden bir bazısı:

Bir gün birisi Resulullah'a sorar: "Ben kime iyilik yapayım." Resulullah "Annene" der. Sonra tekrar kime diye sorduğunda tekrar "Annene" der. Adam tekrar sorar; Resulullah tekrar "Annene" der. Adam tekrar sorunca Resulullah bu sefer "Babana" diye cevap verir." [7]

Rivayet edildiğine göre birisi Resul-i Ekrem'e gelerek "Ya Resulullah, ben çok kötü işler yapmışım, acaba benim tövbem kabul olur mu? demiş. Resul-i Ekrem "Acaba annen veya baban yaşıyor mu? diye sormuş; o da "Babam yaşıyor" demiş. Resul-i Ekrem "Git ve ona iyilik et" buyurmuş. Adam çıkıp gittikten sonra, Resul-i Ekrem yanındakilere dönerek şöyle buyurmuş: "Keşke annesi olsaydı da ona iyilik etseydi; tövbesi daha çabuk kabul olurdu." [8]

Bir gün Hz. Musa Allah-u Teala ile münacat ederken Hak Teala'dan cennetteki arkadaşını kendisine tanıtmasını istiyor. Hak Teala şöyle hitap eder: "Senin cennetteki arkadaşın filan nahiyedeki gençtir. Hz Musa genci bulmak için oraya geldiğinde onun kasaplık yapan biri olduğunu görür. Hz. Musa onu çaktırmadan takip etmeye başlar ki hangi amelle böyle büyük bir makamı elde ettiğini öğrenmiş olsun. Akşama kadar bekler; fakat onun için önemli olan ve böyle bir makama onu layık kılacak bir ameli göremez. Akşam olunca genç, iş yerini kapatıp eve gitmek istediğinde Hz Musa kendini tanıtmadan adamdan, o gece kendisini misafir etmesini ister.

Hz Musa bu vesileyle gece boyunca da gencin iyi amellerini takip etmeyi amaçlamaktadır. Genç Hz. Musa'nın isteğini kabul edip onu evine götürür. Hz. Musa eve girdiğinde gencin her şeyden önce yemek yaptığını. Daha sonra evde bulunan ve eli ayağı felç olan ihtiyar bir kadının yanına gelerek büyük bir sabır ve şefkatle yemeği lokma lokma onun ağzına koyarak yedirdiğini, sonra elbisesini değiştirdiğini, ihtiyaç gidermesine yardımcı olduğunu; sonra da özel yerine yatırdığını görür.

Hz. Musa (a.s) o gece sabaha kadar gencin normal dini vazifeleri dışında fevkalade bir amel, ibadet, münacat falanını görmez. Sabah olduğunda ise yine genç evden çıkmadan o kadının yemeğini yedirir ve diğer ihtiyaçlarını gidermede şefkatle ona yardımcı olur. Vedalaşırken Hz. Musa gence sorar: "Bu kadın kimdir ve sen ona yemek yedirirken, gözlerini gök yüzüne dikerek ne söylüyordu?" Genç şu cevabı verir: "Bu benim annem" der. Ben ona yemek verdiğim zaman hakkımda şöyle dua ediyor: "Allah'ım bu hizmetlerin karşılığında oğlumu cennette Hz. Musa'nın yanına arkadaş eyle." Hz. Musa da gence annesinin duasının kabul olduğunu müjdeleyip Hak Teala'yla yaptığı münacatı kendisine anlatır."
İşte anne babanın hakkını riayet etmek böyle feyizlere insanı ulaştırır. Elbette bütün bunlardan önce, insanın mu'min ve takvalı olması gerekiyor.

Yine Resul-i Ekrem'den (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: "Cennet annelerin ayağı atındadır." [9]
Bir başka hadiste: "Annelerin ayaklarının altı, cennet bahçelerinden bir bahçedir" buyurmaktadır.

Bu hadisin bir manası şudur ki cenneti kazanmak, annelerin gönlünü kazanmak, onlara iyilik etmekle mümkün olur. Bir başka manası da: "Anneler isterse dünyayı cennete çevirebilirler, yetiştirdikleri mu'min ve salih evlatlarla. Çocukların saadet ve mutluluğunun temel taşını koyan annelerdir. Kötülük ve bedbahtlıklarının ilk temel taşını koyan da yine annelerdir. Zira niyetleri, yedikleri lokmalar, amelleri, davranışları, imanı ve takvası rahimdeki çocuğu üzerinde de etkilidir. Doğduktan sonra da çocuk, anne ve babanın, özellikle annenin bütün hareketlerini izleyip taklit eder. Annenin verdiği terbiyeyle çocuğun ilerideki şahsiyeti yavaş yavaş oluşmaya başlar. Bu yüzden Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Saliha bir eşle evlenmesi bir erkeğin saadetindendir." [10] Zira ailenin ve çocukların saadeti büyük ölçüde anneye bağlıdır.

Başka bir hadiste İmam Cafer-i Sadık (a .s) şöyle buyurmuştur: "İffetli ve hayalı bir annesi olana ne mutlu!" [11]
İşte bütün bunlar annenin insan hayatındaki vazgeçilmez rolünü ve önemini gösteriyor. Evet anne anneliğin yanı sıra bir öğretmendir. Bu yüzden de onu imanlı yetiştirip cennetlik yaparsa, onun bütün hayırlı amellerinde ortak olur.

Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Eğer birisi kız çocuğunu iyi bir şekilde yetiştirip terbiye ederse, ona iyi bir talim ve terbiye verip güzel ve faydalı şeyler öğretir ve onu Allah'ın verdiği nimetlerden yararlandırırsa, o çocuk onunla cehennem arasında bir perde olur (cehenneme gitmesini önler)." [12]
İmam Hasan Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah-u Teala kıyamet günü bazı anne ve babalara mükafat verecek. 'Ey Rabbimiz, bu mükafatları nereden hakkettik? Bizim amellerimiz buna layık değildi' diye sorduklarında şu cevabı alacaklar: 'Bu mükafatlar çocuğunuza Kur'an öğretmeniz ve onu İslam diniyle tanıştırdığınız içindir." [13]
Yüce Rabbimiz'den annelerimiz hakkında görevlerimizi en iyi şekilde yerine getirmeyi ve bacılarımıza Hz. Fatıma'yı örnek alan anneler olmayı nasip buyurmasını diliyoruz. Amin!
[1] -Et-Terğib-u Vet-Terhib, C.3, S.316.
[2] -Ğurer-ul Hikem, Hadis: 4423
[3] -El-Kafi, C.2, S.157.
[4] -Et-Terğib-u Vet-Terhib, C.3, S.317.
[5] -Bihar-ül envar, C.74, S.86.
[6] -Bihar-ül envar, C.74, S.72.
[7] -El-Kafi, C.2, S.159.
[8]- Bihar-ül envar, C.74, S.82.
[9] -Kenz-ül Ummal, Hadis: 45439.
[10] -El-Kafi, C.5, S.327.
[11] -Bihar-ül Envar, C.23, S.79.
[12] -Kenz-ül Ummal, Hadis: 45391.
[13] -Müstedrek-ül Vesail, C.1, S.290


İSLAM'DA ANNENİN MAKAMI


İslam'da annelik makamı ve annelik makamını ve insanın hayatındaki rolünü anlayabilmemiz için yüce Rabbimizin kitabına ve Resulullah'ın (s.a.a) ve Ehl-i Beyti'nin nurlu sözlerine müracaat etmemiz gerekir. Biz de mümkün mertebe ayet ve hadislerden yararlanarak bu mevzuu sizlere açıklamaya çalışacağız.

Allah-u Teala Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Rabbin ondan başkasına ibadet etmemenizi ve anne babaya iyilik etmenizi emretmiştir. İkisinden birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara öf bile deme; onları azarlama onlara güzel söz söyle; onlara rahmet ve şefkat dolu tevazu kanadını ger. Onlara alçak gönüllü ve şefkatli davran ve onlar hakkında dua edip şöyle de: Ey Rabbim, bunlar küçükken beni nasıl yetiştirip büyüttülerse, sen de onlara merhamet et, acı." (İsra Suresi, ayet 23-24)

Bir başka ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: "Biz insana anne ve babasını tavsiye ettik anası onu zayıflık üstüne zayıflık çekerek karnında taşımıştır. Onun (memeden) ayrılmasıda iki yıl içinde olmuştur onun için biz insana bana ve ana baba şükret dönüş banadır diye öğüt verdik." (Lokman Suresi, ayet 14)
Görüldüğü gibi bu ayetlerde Allah-u Teala anne babaya iyilik etmeği, onlara şükretmeyi kendi ibadeti ve şükrüyle yan yana zikretmiştir. Bu da Anne babanın Hak Teala indindeki makamını ve onlara iyilik ve itaat etmenin önemini göstermektedir. Onun için anne, babaya itaat etmek günah ve farz olan şeyler haricinde farzdır. Hatta anne baba evladını sünnet olan bir ameli yapmaktan nehy edip başka bir işe emrederse onların dediğini yapması gerekir.

Bir gün bir kişi Resulullah'a (s.a.a) gelerek ya Resulullah dedi, anne babanın evlatları boynundaki hakkı nedir? Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Onlar senin cennet ve cehennemindir." [1]
Yani onlara yapacağın iyilikler ve onlara karşı vazifelerini yerine getirmenle cenneti kazanabilirsin. Ama onlara karşı vazifelerini yerine getirmezsen cehennemi hak etmiş olursun.

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Anne babaya iyilik yapmak en büyük farizadır." [2]

İmam Sadık (a .s): "Allah anne babaya iyilik etmeyi emretmiştir" ayetini şöyle açıklamıştır: "İyilik etmek onlarla iyi geçinmek ve ihtiyaçlarını ağız açıp istemeden yerine getirmektir..." [3]

Yine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kim ömrünün uzamasını ve rızkının bollaşmasını istiyorsa, anne babasına iyilik etsin ve akrabalarına sılayı rahimde bulunsun." [4]

Resul-i Ekrem (s.a.a): "Kıyamet gününde iyilerin efendisi ölümlerinden sonra anne ve babalarına iyilik yapan kimselerdir." [5]
Sekizinci İmamımız İmam Rıza (a .s): "Anne babaya iyilik etmek vaciptir; hatta müşrik olsa dahi. Elbette Allah'a isyan olan şeylerde onlara itaat edilmez." [6]
Buraya kadar ayet ve hadislerden anne ve babanın ikisine de iyilik ve itaat etmenin önemi anlaşılıyordu. Fakat diğer bir çok hadisten anlaşılıyor ki annenin hakkı ve ona iyilik yapmak daha önemlidir. İşte bu hadislerden bir bazısı:

Bir gün birisi Resulullah'a sorar: "Ben kime iyilik yapayım." Resulullah "Annene" der. Sonra tekrar kime diye sorduğunda tekrar "Annene" der. Adam tekrar sorar; Resulullah tekrar "Annene" der. Adam tekrar sorunca Resulullah bu sefer "Babana" diye cevap verir." [7]
Rivayet edildiğine göre birisi Resul-i Ekrem'e gelerek "Ya Resulullah, ben çok kötü işler yapmışım, acaba benim tövbem kabul olur mu? demiş. Resul-i Ekrem "Acaba annen veya baban yaşıyor mu? diye sormuş; o da "Babam yaşıyor" demiş. Resul-i Ekrem "Git ve ona iyilik et" buyurmuş. Adam çıkıp gittikten sonra, Resul-i Ekrem yanındakilere dönerek şöyle buyurmuş: "Keşke annesi olsaydı da ona iyilik etseydi; tövbesi daha çabuk kabul olurdu." [8]

Bir gün Hz. Musa Allah-u Teala ile münacat ederken Hak Teala'dan cennetteki arkadaşını kendisine tanıtmasını istiyor. Hak Teala şöyle hitap eder: "Senin cennetteki arkadaşın filan nahiyedeki gençtir. Hz Musa genci bulmak için oraya geldiğinde onun kasaplık yapan biri olduğunu görür. Hz. Musa onu çaktırmadan takip etmeye başlar ki hangi amelle böyle büyük bir makamı elde ettiğini öğrenmiş olsun. Akşama kadar bekler; fakat onun için önemli olan ve böyle bir makama onu layık kılacak bir ameli göremez. Akşam olunca genç, iş yerini kapatıp eve gitmek istediğinde Hz Musa kendini tanıtmadan adamdan, o gece kendisini misafir etmesini ister.

Hz Musa bu vesileyle gece boyunca da gencin iyi amellerini takip etmeyi amaçlamaktadır. Genç Hz. Musa'nın isteğini kabul edip onu evine götürür. Hz. Musa eve girdiğinde gencin her şeyden önce yemek yaptığını. Daha sonra evde bulunan ve eli ayağı felç olan ihtiyar bir kadının yanına gelerek büyük bir sabır ve şefkatle yemeği lokma lokma onun ağzına koyarak yedirdiğini, sonra elbisesini değiştirdiğini, ihtiyaç gidermesine yardımcı olduğunu; sonra da özel yerine yatırdığını görür.

Hz. Musa (a.s) o gece sabaha kadar gencin normal dini vazifeleri dışında fevkalade bir amel, ibadet, münacat falanını görmez. Sabah olduğunda ise yine genç evden çıkmadan o kadının yemeğini yedirir ve diğer ihtiyaçlarını gidermede şefkatle ona yardımcı olur. Vedalaşırken Hz. Musa gence sorar: "Bu kadın kimdir ve sen ona yemek yedirirken, gözlerini gök yüzüne dikerek ne söylüyordu?" Genç şu cevabı verir: "Bu benim annem" der. Ben ona yemek verdiğim zaman hakkımda şöyle dua ediyor: "Allah'ım bu hizmetlerin karşılığında oğlumu cennette Hz. Musa'nın yanına arkadaş eyle." Hz. Musa da gence annesinin duasının kabul olduğunu müjdeleyip Hak Teala'yla yaptığı münacatı kendisine anlatır."
İşte anne babanın hakkını riayet etmek böyle feyizlere insanı ulaştırır. Elbette bütün bunlardan önce, insanın mu'min ve takvalı olması gerekiyor.

Yine Resul-i Ekrem'den (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: "Cennet annelerin ayağı atındadır." [9]
Bir başka hadiste: "Annelerin ayaklarının altı, cennet bahçelerinden bir bahçedir" buyurmaktadır.
Bu hadisin bir manası şudur ki cenneti kazanmak, annelerin gönlünü kazanmak, onlara iyilik etmekle mümkün olur. Bir başka manası da: "Anneler isterse dünyayı cennete çevirebilirler, yetiştirdikleri mu'min ve salih evlatlarla. Çocukların saadet ve mutluluğunun temel taşını koyan annelerdir. Kötülük ve bedbahtlıklarının ilk temel taşını koyan da yine annelerdir.

Zira niyetleri, yedikleri lokmalar, amelleri, davranışları, imanı ve takvası rahimdeki çocuğu üzerinde de etkilidir. Doğduktan sonra da çocuk, anne ve babanın, özellikle annenin bütün hareketlerini izleyip taklit eder. Annenin verdiği terbiyeyle çocuğun ilerideki şahsiyeti yavaş yavaş oluşmaya başlar. Bu yüzden Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Saliha bir eşle evlenmesi bir erkeğin saadetindendir." [10] Zira ailenin ve çocukların saadeti büyük ölçüde anneye bağlıdır.

Başka bir hadiste İmam Cafer-i Sadık (a .s) şöyle buyurmuştur: "İffetli ve hayalı bir annesi olana ne mutlu!" [11]
İşte bütün bunlar annenin insan hayatındaki vazgeçilmez rolünü ve önemini gösteriyor. Evet anne anneliğin yanı sıra bir öğretmendir. Bu yüzden de onu imanlı yetiştirip cennetlik yaparsa, onun bütün hayırlı amellerinde ortak olur.

Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Eğer birisi kız çocuğunu iyi bir şekilde yetiştirip terbiye ederse, ona iyi bir talim ve terbiye verip güzel ve faydalı şeyler öğretir ve onu Allah'ın verdiği nimetlerden yararlandırırsa, o çocuk onunla cehennem arasında bir perde olur (cehenneme gitmesini önler)." [12]
İmam Hasan Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah-u Teala kıyamet günü bazı anne ve babalara mükafat verecek. 'Ey Rabbimiz, bu mükafatları nereden hakkettik? Bizim amellerimiz buna layık değildi' diye sorduklarında şu cevabı alacaklar: 'Bu mükafatlar çocuğunuza Kur'an öğretmeniz ve onu İslam diniyle tanıştırdığınız içindir." [13]

Yüce Rabbimiz'den annelerimiz hakkında görevlerimizi en iyi şekilde yerine getirmeyi ve bacılarımıza Hz. Fatıma'yı örnek alan anneler olmayı nasip buyurmasını diliyoruz. Amin!
[1] -Et-Terğib-u Vet-Terhib, C.3, S.316.
[2] -Ğurer-ul Hikem, Hadis: 4423
[3] -El-Kafi, C.2, S.157.
[4] -Et-Terğib-u Vet-Terhib, C.3, S.317.
[5] -Bihar-ül envar, C.74, S.86.
[6] -Bihar-ül envar, C.74, S.72.
[7] -El-Kafi, C.2, S.159.
[8]- Bihar-ül envar, C.74, S.82.
[9] -Kenz-ül Ummal, Hadis: 45439.
[10] -El-Kafi, C.5, S.327.
[11] -Bihar-ül Envar, C.23, S.79.
[12] -Kenz-ül Ummal, Hadis: 45391.
[13] -Müstedrek-ül Vesail, C.1, S.290

0
0% (نفر 0)
 
نظر شما در مورد این مطلب ؟
 
امتیاز شما به این مطلب ؟
اشتراک گذاری در شبکه های اجتماعی:

latest article

TEVESSÜL DUASI
TAKVA, TEZKİYE’NİN ÖNEMLİ ETKENİ
Nişanlılık Dönemi
Neden madde ezeli değildir
Namazdan Sonra Okunan Dua ve Zikirler
Allah ile Konuşmak!
CEVŞEN-İ KEBİR DUASI
Hz.Eyyub (as)’ın Duası
Kabirde İlk Gece
Sahabenin Adaleti Görüşünün Siyasî ve Fikrî Kökleri

 
user comment