Yeryüzünde hareket eden hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, (onlar da) sizin gibi birer ümmet olmasınlar. (En'am Suresi, 38)
Bu ayette hitap, insanlara yöneliktir. Ayrıca ayette, karada veya havada yaşayan hayvanların da insanlar gibi birer ümmet olduklarından söz ediliyor. Bununla onların, sayıları kalabalık topluluklar oldukları kastedilmiyor. Çünkü "ümmet" kavramı, salt sayısal çokluk anlamında kullanılmaz. Tam tersine, bu sayısal çokluğu oluşturan bireyler, zorunlu olarak veya kendi istekleriyle bir hedef etrafında birleşip o hedefe yöneldiklerinde böyle bir niteliği hak ederler. Yine bununla, onların sırf çeşitli canlı türleri oldukları ve her türün bireylerinin kendi türlerine özgü yaşama, beslenme, çiftleşme, üreme, barınma tarzları olduğu da kastedilmiyor. Çünkü bu hususlardaki ortaklık bağlamında insanlara benzediklerine hükmedilebilse de, ayetin sonunda yer alan, "Sonra (onlar), Rablerinin huzurunda bir araya getirilecekler." ifadesi gösteriyor ki, bu noktada ön plâna çıkarılan benzerlikten maksat, beslenme, çiftleşme ve barınma gibi hususlardaki benzerlik değildir. Bilâkis, diğer bir ortak nokta vardır ki, onları da tıpkı insanlar gibi, Allah'ın huzurunda toplanma durumunda bırakıyor. İnsanların Allah'ın huzurunda toplanmasını gerektiren şey ise, bir tür bilinçsel yaşamdan başka bir şey değildir. İnsanın mutluluk veya mutsuzluğunu belirleyen şey de, bu bilinçsel yaşamdır. Yoksa, insan topluluğunun herhangi bir bireyi, dünyadaki en lezzetli yemeği yiyebilir, en başarılı evliliği, en tatmin edici birleşmeyi gerçekleştirebilir, en görkemli evde barınabilir, ama bununla beraber, işlediği zulüm ve günahtan dolayı mutlu olmayabilir. Bunun tam tersi de mümkündür. Bakarsın bir insan, kendisini saran tüm sıkıntılara, musibetlere ve meşakkatlere rağmen, sahip olduğu insanî erdemler ve kulluk nuru sayesinde son derece mutlu, huzurlu ve hayatından memnundur.
Daha doğrusu insanın bilinçsel yaşamı, -buna dilersen, insanın fıtratı da diyebilirsin- peygamberlik davetinin desteğiyle insan için inanç ve amellerden oluşan bir yasal düzen öngörür. İnsan eğer bu düzene uyar, onun belirlediği yönde hareket eder ve içinde yaşadığı toplum da bu bağlamda kendisiyle uyumlu olursa, dünya ve ahiret hayatında mutlu olur. Şayet içinde yaşadığı toplumun uyumu olmaksızın tek başına hareket ederse, bu sayede yalnızca ahirette veya hem dünyada ve hem de ahirette mutlu olur. Ama eğer bu düzene uymayıp da öngördüğü yasaların bir kısmını veya tümünü terk ederse, hem dünyada ve hem de ahirette mutsuz olur.
İnsan için hükme bağlanan bu yasaları iki cümlede ifade etmek mümkündür: Hayra ve itaate yöneltmek, kötülükten ve günahtan alıkoymak. İstersen şöyle de diye bilirsin: Adalete ve doğruluğa çağrı, zulmü ve haktan sapmayı yasaklama. Çünkü insan bozulmamış fıtratı uyarınca, bazı şeyleri güzel görür; bunlar kendisi ya da başkaları açısından adalet niteliğine sahiptirler. Yine fıtratı uyarınca, bazı şeyleri de çirkin görür; bunlar da kendisi veya başkaları açısından zulüm niteliklidirler.