İmam Ali (a.s), Hz. Fatıma'yı (a.s) istemeyi düşünüyordu. Ancak hem kendisinin, hem de İslâm toplumunun o sırada yaşadığı yoksulluk, geçim sıkıntısı onu bu isteğini pratikte gerçekleştirmekten alıkoyuyordu. Bu yüzden evlilik fikrini erteliyor, bir aile kurma arzusunu bir süre için unutmaya çalışıyordu. Bu toplumsal durumdu. Fakat kişisel olarak Ali (a.s), yirmi bir yaşını geride bırakmıştı.[1] Fatıma ile evlenmenin de tam zamanıydı. Çünkü insani erdemler ve ilahi makamlar yönünden Ali'den başka Fatıma'ya denk bir erkek ve Fatıma'dan başka Ali'ye denk bir kadın yoktu. Bunlar, bir tekrarı artık dokunmayacak eşsiz bir kumaştan idiler.
Günlerden bir gün, İmam (a.s) işlerini tamamladı, sulama işinde kullandığı devesini çözdü ve evine doğru yola koyuldu. Deveyi evde bağladıktan sonra, Resulullah'ın (s.a.a) evine doğru yürüdü. Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ümmü Seleme'nin evinde bulunuyordu. İmam daha yolda iken, gökten bir melek Peygamberimize (s.a.a) şu ilâhî emri getirdi: "Nuru nur ile, yani Fatıma'yı Ali ile evlendir."[2]
Ali (a.s) kapıyı çaldı. Ümmü Seleme, "Kim o?" dedi. Resulullah (s.a.a) dedi ki:
Kalk, ey Ümmü Seleme! Ona kapıyı aç ve içeri girmesini iste. Çünkü bu, Allah ve Resulü'nün sevdiği, kendisi de Allah ve Resulü'nü seven bir adamdır.
Ümmü Seleme dedi ki: "Anam-babam sana kurban olsun, görmediğin hâlde hakkında bu övücü sözleri söylediğin adam kimdir?" Buyurdu ki:
Yavaş ol, ey Ümmü Seleme! Bu adam, ahmak ve sefih birisi değildir. O, benim kardeşim, amcamın oğlu ve yeryüzünde en çok sevdiğim kimsedir.
Ümmü Seleme der ki: "Bunun üzerine yerimden fırladım, az kalsın üzerime bağladığım peştamala takılıp düşecektim. Kapıyı açtım. Karşımda Ali b. Ebu Talib'i görmeyeyim mi?!" Ali, Resulullah'ın (s.a.a) yanına girdi ve şöyle dedi: "Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun, ey Resulallah!" Peygamberimiz de ona şu karşılığı verdi: "Ve selâm senin de üzerine olsun, ey Ebu'l-Hasan! Otur."
Ali (a.s) Hz. Peygamber'in (s.a.a) tam karşısına oturdu. Sürekli olarak yere bakıyordu. Bir şey istemeye gelmiş de utandığından söyleyemiyormuş gibi duruyordu. Resulullah'tan (s.a.a) utandığı için başını yerden kaldırmıyordu.
Hz. Peygamber (s.a.a) Ali'nin içinden geçenleri biliyormuş gibi, ona sordu:
Ey Ebu'l-Hasan! Bir ihtiyacın için gelmişsin gibi geliyor bana. İhtiyacın neyse söyle, içinden ne geliyorsa açıkla. Çünkü senin ne ihtiyacın varsa, benim tarafımdan karşılanacaktır.
Ali (a.s) şöyle dedi:
Anam-babam sana kurban olsun. Ben daha bir çocukken, beni, amcan Ebu Talip'ten ve Fatıma bint-i Esed'den aldın. Yediğinin aynısını bana da yedirdin, beni kendi edebinle edeplendirdin. İyilik ve şefkat bakımından, benim için Ebu Talip'ten ve Fatıma bint-i Esed'den daha iyiydin. Allah senin aracılığınla ve senin elinle beni doğru yola iletti. Allah'a yemin ederim ki, sen ya Resulallah, dünya ve ahiret hazinem ve zahiremsin. Allah'ın benim pazumu seninle güçlendirmesinin yanında, bir evimin, kendisiyle huzur bulacağım bir eşimin olmasını istedim. Sana kızını istemek için geldim. Kızın Fatıma'yı senden istiyorum. Beni Fatıma'yla evlendirir misin, ya Resulallah?
Ali (a.s) Fatıma'yı (a.s) İstiyor
Resulallah'ın (s.a.a) yüzü sevinçten ve memnuniyetten parladı. Fatıma'nın yanına gitti ve şöyle dedi: "Ali seni istiyor. Sen onu tanıyorsun." Fatıma sustu. Peygamberimiz, "Allahu Ekber! Susması kabul etmesi anlamına gelir." dedi. Dışarı çıktı ve Fatıma'yı Ali ile evlendirdi.[3]
Ümmü Seleme der ki: Resulullah'ın (s.a.a) yüzünün sevinçten ve memnuniyetten parladığını gördüm. Sonra Ali'nin (a.s) yüzüne bakıp gülümsedi ve şöyle dedi: "Ey Ali! Karşılığında seni evlendireceğim bir şeyin var mı?" Ali (a.s) şöyle dedi: "Anam-babam sana feda olsun. Allah'a yemin ederim ki, benimle ilgili hiçbir şey sana gizli değildir. Bir kılıcım, bir zırhım, bir de sulama işinde kullandığım bir devem var. Bunların dışında hiçbir şeyim yok."
Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:
Ey Ali! Kılıcına ihtiyacın var; onunla Allah yolunda cihat edersin, onunla Allah düşmanlarıyla savaşırsın. Deveni de hurmalarını sulamak ve ailene su taşımak için kullanırsın, yolculuklarında yükünü onunla taşırsın. Ama zırhın karşılığında seni evlendiriyorum. Onu almayı kabul ediyorum. Ey Ebu'l-Hasan! Sana bir müjde vereyim mi?
Ali (a.s) şu cevabı verdiğini söyler:
Evet, anam-babam sana feda olsun. Bana o müjdeyi ver. Çünkü uğurlu bir seciyeye, bereketli bir karaktere ve işlerinde hikmete sahipsin. Allah'ın salat ve selâmı üzerine olsun.
Resulullah (s.a.a) şöyle dedi:
Ben seni yeryüzünde Fatıma ile evlendirmeden önce, Allah gökte seni onunla evlendirdi. Sen bana gelmeden önce, gökten bir melek şuracıkta bana geldi ve şöyle dedi: "Ey Muhammed! Yüce Allah, yeryüzüne nazar etti. Mahlûkatı içinde seni seçerek elçi olarak gönderdi. Sonra ikinci kez yeryüzüne nazar etti. Orada senin için bir kardeş, bir vezir, bir arkadaş ve bir damat seçti. Kızın Fatıma'yı (a.s) onunla evlendirdi. Gökteki melekler bu olayı kutladılar. Ey Muhammed! Allah bana, Ali'yi yeryüzünde Fatıma ile evlendirmeni söylememi ve onları, tertemiz, seçkin, arınmış, hayırlı, dünyada ve ahirette erdem sahibi iki oğulla müjdelemeni emretti." Ey Ali! Allah'a yemin ederim, daha melek göğe yükselmemişti ki, sen kapıyı çaldın.[4]
--------------------------------------------------------------------------
[1] - Zehairu'l-Ukba, s.36
[2]- Meani'l-Ahbar, s.103; el-Hisal, s.640; el-Emalî, Şeyh Saduk, 474; Biharu'l-Envar, 43/111
[3]- Biharu'l-Envar, s.43/93; Zehairu'l-Ukba, s.39
[4]- Biharu'l-Envar, s.43/127