Kur'an takva sahiplerinin nişanelerinden birinin de gaybe iman etmeleri olduğunu beyan etmekte ve şöyle buyurmaktadır. "İşte o (yüce) kitap (Kur'an), hiç şüphesiz takva sahipleri için bir hidayettir. Onlar gaybe iman ederler, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler."
Burada gaybe iman etmekten maksat nedir ve gayb kelimesi bu ayette hangi anlama gelmektedir?
Cevap
Gayb kelimesinin anlamını incelemeden önce bizzat ayetin anlamını kısaca bir açıklığa kavuşturmamız gerekir. Ayetin tefsiri hususunda iki görüş vardır. Birinci görüş, Ebu Müslim İsfahani'nin, ikinci görüş ise başkalarına aykırı görüştür.
Ebu Müslim şöyle diyor: "Gaybe iman'dan maksat, insanın gaybe iman etmesi değildir. Maksat, kendi içinde Allah'a iman etmesidir. Yani bu kimse, müminler arasında Allah'a iman ediyor gözüken, batında ise bu imana sahip olmayan münafıklar gibi değildir.
O halde ayetin anlamı şudur: "Onlar, gayb halinde Allah'a iman ederler." bi'l-Gayb (gaybe), kelimesi Kur'an'da bazen "hale'l-gayb" (gayb halinde, gizlilikte) anlamında kullanılmıştır. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: "Bu (hapisten çıkmayı reddedişim), kendisine (Aziz'e), gıyabında ihanet etmediğimi bilmesi içindi. Şüphesiz Allah hainlerin tuzaklarını başarıya erdirmez."
Bu ayette, söz konusu ayette olduğu gibi, "bi'l-gayb" kelimesi gayb halinde ve gizlilik anlamında kullanılmıştır. Ama bu tefsir, ayetin zahirinden uzak bir tefsirdir. Zira ayetin zahiri, sonraki ayetin kanıtıyla birlikte (Bu surenin 4. ayeti) gayb kelimesinin imana ait olduğunu göstermektedir. Yani imanın ait olduğu şey demektir.
Dolayısıyla iman için bir halet belirlememektedir. Sonraki ayet de bu gerçeği teyit etmektedir. Nitekim şöyle buyurmaktadır: "Onlar sana indirilene de senden önce indirilenlere de iman ederler; ahirete de sadece onlar yakin ederler."
Görüldüğü gibi takva sahibi kimseler, bu ayetin hükmü esasınca iki şeye iman etmiş bulunmaktadırlar:
1-"Sana indirilene" iman
2-"Senden önce indirilene" iman
Söz konusu ayette gayb kelimesi de "ma unzile" (indirilen) kelimesi imana aittir. O halde bu ayet ışığında takva sahibi kimselerin nişanesi üç şeydir:
1-Gaybe iman
2-Peygambere indirilen Kur'an'a iman
3-Önceki peygamberlere nazil olan kitaplara iman
Bu durumda "yu'minune bil gayb" (gaybe iman ederler) cümlesini şu şekilde mana etmek gerekir: "Onlar gaybe iman ederler" Dolayısıyla gayb ve gizlilikte Allah'a iman ederler manası doğru değildir. Bu açıklama müfessirlerden çoğunun seçtiği ikinci görüşün sağlamlığını açıklığa kavuşturmaktadır. Şimdi de gayb kelimesinin anlamını inceleyelim.
Gaybten Maksat Nedir?
Gayb kelimesi bir masdar olup, "gaib" anlamındadır. Tıpkı "saim" anlamına gelen "savm" ile adil anlamına gelen "adl" gibi. Lugatte duyu organlarına gizli kalan her şey gayb olarak adlandırılmaktadır. Bu şey, zatı gereği duyu organlarından gizli olan şey de olabilir. Yani his organlarının duyumsayamadığı ve teknolojik aletlerle bile derkedemediği bir anlam ifade etmektedir. Tıpkı Allah'ın zatı, vahiy, cennet, cehennem, berzah ve melek gibi.
Bazen de bir şey, zatı gereği örtülü olmadığı halde duyu organlarının zayıflığı veya bir engelin varlığı sebebiyle derk ve hissinden aciz kalınmaktadır. Tıpkı küçük mikroplar, uzak yıldızlar ve insan ile aralarında bir engelin bulunduğu şeyler gibi. Örneğin insanın duyu organları zayıflığı sebebiyle küçük canlıları, uzak olmayan yıldızları aralarında bir engel varmış gibi derkedememektedir. Bütün bu türler duyu organlarının kapsamı dışında kaldığı için gayb olarak adlandırılmaktadır.
İnsan ile eşya arasına engel olan şeyler sadece maddi cisimler değildir. Bazen bu rolü, zaman üstlenmektedir. Dolayısıyla insanın geçmiş ve gelecek olayları derk etmesine engel olmaktadır. Bu yüzden bazı bilinç sahibi kimseler, geçmiş ve gelecekten haber verdiklerinde gaybten haberdar olan kimseler olarak sayılmaktadır. Buraya kadar verdiğimiz bilgiler ışığında gayb kelimesinin anlamı açıklığa kavuşmuş oldu. Şimdi de gaybten maksadın ne olduğunu ortaya çıkarmaya çalışalım. Tefsir kitaplarında gayb kelimesi hakkında ileri görülen başlıca görüşler şunlardır:
1-Allah'ın farz kıldığı ilahi hükümler
2-Kur'an
3-Allah ve sıfatları
4-Gaib olan Mehdi ve Mehdi'nin zuhur zamanı
5-Delillerle ispat edilebilen ve tanınabilen şeyler
6-Duyu organlarının kapsamına girmeyen şeyler. Bu şeyler hakkında delil olsun veya olmasın fark etmez.
Birinci ve ikinci tefsirin esası şudur ki maksat, sadece Allah'ın hükümleri veya Kur'an'dır. Elbette böyle bir tefsir doğru değildir.
Zira gaybten maksat, bu ikisi olsaydı, sonraki ayetlerde her birinin özelliklerinin zikredilmemesi, aynı şekilde hükümlerin "yukimun'es-salat" cümlesi ve Kur'an'ın ise "bima unzile ileyk" cümlesiyle ayrıca ifade edilmemesi gerekirdi. Bu durumda iki tefsirden birini seçmek gerekir.
Ya demek gerekir ki çok geniş bir anlama sahiptir (son tefsir). Yani duyu organlarının kapsamına girmeyen ve duyu organlarının çeşitli nedenlerle, derk etmekten aciz olduğu bütün şeylerdir. Bu durumda Allah, Kur'an, cennet, cehennem, vaad edilen Mehdi, Mehdi'nin zuhur zamanı, delillerle ispat edilebilir öğretilerin tümü bu anlama gelmektedir. Aynı şekilde bu tefsir seçildiği durumda sonraki örneklerin genelden sonra özeli zikretme türünden bir ilke olduğunu da söylemek mümkündür.
Veya söylemek gerekir ki gaybten maksat, Allah'a imandır. Bu durumda sonraki ayette yer alan iki alamet ışığında dinin esasları ve inanç temelleri de (Allah'a, nübuvvete, vahye ve ahirete iman) bu iki ayetin kapsamına girmektedir. Dolayısıyla takva sahibi olan bir kimse, şu üç esasa inanmaktadır.
1-Allah'a ve "yu'minune bil gayb" cümlesiyle gösterilen aleme inanmak.
2-"ma unzile ileyk ve ma unzile ileyk min kablik" cümlesiyle ifade edilen vahiy ve nübuvvete inanmak
3-"ve bi'l-ahireti hum yukinun" cümlesiyle beyan edilen ahirete iman.
Burada şu gerçeği hatırlatmak gerekir ki eğer gayb kelimesinden maksat bu geniş anlam kabul edilecek olursa, maddeden soyut olduğu sebebiyle derk edilemeyen gayb türleri kastedilmektedir.
Bunlar da laboratuar, mikroskop ve teleskop gibi maddi imkanlarla ölçülemeyen şeylerdir. Dolaysıyla duyu organlarının zayıflığı veya bir engelip varlığı sebebiyle derk edilemeyen şeyler bu kapsama girmemektedir. Zira takva nişanesi olabilecek şey, şüphesiz gaybın ikinci türüne değil, birinci türüne iman etmektir.
DIPNOT
------------------
Porseşha va Pasuhha, Ayetullah Cafer Subhani, s. 115-120
Bakara suresi, 2-3. ayetler
Yusuf suresi, 52. ayet
Tefsir-i Kebir, Fahr'ur-Razi, c. 1, s. 174
Bakara suresi, 4. ayet; bkz. Mecme'ul-Beyan, c. 1, s. 38-39 ve Tefsir-i Kebir, Fahr'ur-Razi, c. 1, s. 172-175
Mecme'ul-Beyan, c. 1, s. 38-39 ve Tefsir-i Kebir, Fahr'ur-Razi, c. 1, s. 172-175
El-Mizan, c. 1, s. 43-44