Kur'ân-ı Kerim, Müslümanlara hitaben şöyle buyurur: İyiliğe davet edip kötülükten sakındırmanız kaydıyla siz, insanların gördüğü en iyi ümmetsiniz.[1]
Kur'ân-ı Kerim birçok ayette yersiz tutuculuklarından, gerçekleri tahrif etmelerinden ve yersiz beklentilerinden dolayı kitap ehlini eleştirirken; kitap ehlinden bir grubu ise inandıkları, ilâhî ayetleri okudukları ve marufu emredip münkerden sakındırdıkları için övmektedir:
"Onların, hepsi bir değildir, Kitap Ehli'nden bir topluluk vardır ki gece vaktinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar. Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar, işte bunlar sâlih olanlardandır."[2]
Marufu emretmek, yüce Allah'ın yaptığı güzel işlerdendir:
"Şüphesiz Allah adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder, çirkin utanmazlıklardan (fehşâdan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır."[3]
Münkere davet etmekse, şeytanın işlerindendir:
".Şeytan ise, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin hayasızlığı emrediyor."[4]
Marufu emretme, Kur'ân-ı Kerim'in bütün mümin insanlara yaptığı bir çağrıdır, Tevbe Suresi'nin 71. ayetinde şöyle buyurmaktadır:
"Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler; iyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Allah'a ve Resulü'ne itaat ederler."
Bu ayette son derece dikkat çekici noktalar vardır:
1- Hangi yaş, meslek, ırk ve cinsiyetten olursa olsun rüştlerini ispatlayan bütün müminler birbirlerinin velileridirler; yani onların tavsiye ve sakındırmaları Allah Teala’nın verdiği velayet hakkından doğan bir tavırdır ve bu nedenle de kesinlikle yersiz müdahale ve üzerine vazife olmayan bir şeye karışma gibi tavırlarla nitelendirilemeyecek kadar yüce ve olumlu bir davranıştır.
2- Müslümanlar bu hakkı, "Allah'a iman" esasından almaktadırlar, bu esası haiz olmayanların böyle bir hakkı yoktur.
3- Marufu emretmek, daima münkerden sakındırmaktan önde gelmiştir; bu ise toplumda meselelere öncelikle olumlu boyutlarından yaklaşılması ve sadece eleştirici bir tavır takınılmaması gerektiğini göstermektedir.
4- Bu ayette marufu emretme ve münkerden sakındırma işi, namaz ve zekâttan daha önce belirtilmiştir, zira namaz kılma ve zekât verme işleri için öncelikle bir dizi tebligat çalışmasına ihtiyaç vardır ki, bu da marufu ve iyiliği emretmekten başka şey değildir. Meselâ, namaz vakti geldiğinde en güzel ve en iyi duyulur bir sesle okunan ezanda, "hayye ala's-salât: namaza koşun!" demekteyiz. Bu çağrı bilfiil iyiliği emretmek olup namazdan önce eda edilmektedir.
Kur'ân-ı Kerim namazı "münkerden sakındırma, kötülüklerden alıkoyma eylemi" olarak tanımlamakta ve "Namaz çirkin utanmazlıklardan (fehşâdan ve kötülüklerden) alıkoyar."[5] buyurmaktadır.
5- Önceliklerin dikkate alınması gerektiği apaçık ortadadır. İslâm dini bütün iyilik ve olumluluklara daveti ve bütün kötülük ve çirkinliklerden sakındırmayı esas alan bir dindir.
Başka bir deyişle, ideal bir topluma ulaşabilmek için:
1- Hem kadınlar, hem erkekler kıyam etmeli, kolları sıvamalıdırlar.
2- Velayet ve sevgiye dayalı tavsiyelerde ve engellemelerde bulunmalıdırlar.
3- İşe iyi yönlerden başlamalıdırlar.
4- Bütün olumlu ve olumsuz noktaları dikkate almalıdırlar.
İşin buraya kadarı genel olup bütün Müslümanların vazifesidir; ancak bazı ayetlerde bu iki önemli farizanın gereğince yerine getirilmesi için özel bir grup oluşturulması gerektiği buyrulmaktadır.
[1]- "Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten sakındırır…" (Âl-i İmrân, 110)
[2]- Âl-i İmrân, 113-114
[3]- Nahl, 90
[4]- Bakara, 268
[5]- Ankebût, 45