Aşura günü (Arapça: عاشورا), Muharrem ayının onuncu günüdür. Aşura günü, hicretin 61. Yılında Yezid bin Muaviye’nin Kufe valisi olan Ubeydullah bin Ziyad’ın emri ile Ömer bin Saad’ın komutanlığındaki Yezid ordusunun Şiilerin üçüncü imamı, Hz. İmam Hüseyin (a.s) ve ashabının Kerbela çölünde feci bir şekilde şehit edilerek kadın ve çocukların esir alınarak Şam’a götürülmesi hadisesinden dolayı çok önemlidir. Bundan dolayı Şialar, Muharrem ayının başlaması ile birlikte her yıl, Kerbela şehitleri için yas merasimleri düzenlemektedir. Bu etkinlikler daha çok Muharrem’in birinci gününden 11 veya 12. Güne kadar sürmektedir. Bazı yerlerde ise bu yas merasimleri Safer ayının sonuna kadar sürmektedir, ancak merasimler en yoğun bir şekilde Tasua, Aşura ve Erbain’de gerçekleşmektedir.
İran, Irak, Afganistan, Pakistan ve Hindistan’da bugün resmi tatildir.
Aşura’nın Anlamı
Aşur, Aşura ve Aşura’, lügat âlimlerinin meşhur görüşüne göre Muharrem ayının onuna denmektedir.(1) Bazı lügatçiler, Aşura sözcüğünün İbranice Aşura ve Aşura sözcüğünden Arapçalaştığına kaildirler. Aşura kelimesi İbranicede Tişri (Yahudi ayı) ayının onuncu gününü adlandırmak için kullanılmaktadır.[2]
Aşura; Hz. Hüseyin b. Ali’nin (a.s) şehit olduğu Muharrem ayının onuncu günüdür.[3]
Şia Perspektifinden Aşura Günü
Yezid bin Muaviye’nin emri ile Kufe valisi olarak atanan Ubeydullah b. Ziyad türlü hile ve desiselerle Kufe’ye egemen olmayı başardıktan sonra Kerbela’da İmam Hüseyin (a.s) ve az sayıdaki ashabını muhasara altına alarak, Aşura günü hepsini acımasız ve feci bir şekilde şehit etti. İbn Ziyad, İmam (a.s) ve yarenlarını şehit ettikten sonra kadın ve çocukları esir alarak bir müddet Kufe zindanlarında tuttu. Daha sonra Yezit b. Muaviye’ye bir mektup yazarak İmam Hüseyin (a.s) ve ashabının şehit olduğu haberini verdi. Bunun üzerine Yezid, bir mektup yazarak Ubeydullah’tan kesik başları ve onlara ait her şeyi esirlerle birlikte Demeşk’e göndermesini istedi.[4]
Müslümanların ve özelliklede Şiaların perspektifinde Aşura, Aşura gününün öncesi ve sonrasını içeren hadiselerdir; yani Aşura gecesinden Şam-ı Gariban’a kadar olan hadiseler, İmam Hüseyin’in (a.s) ordusunun Ömer bin Saad’ın ordusuna karşı savaş için hazırlanmasından, onların tamamının şehit olmasına kadar yaşanan olaylar ve aynı şekilde geride kalanların esir alınmasından çadırların yağmalanması ve yakılmasına kadar vuku bulan olayları kapsamaktadır. Aşura hadisesinin hicretin 61/m. 680 yılında baş göstermesi ve Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) sevgili torununun Kerbela çölünde vahşi bir şekilde katledilmesi ile birlikte Şiaların düşünce ve idrakleri değişti. İmam Hüseyin ve yârenlerinin Aşura günü şehit edilmesi, Şiaların nezdinde tarihin en acı ve gamlı günü olarak tarihteki sayfalarda yerini almıştır.
İran İslam Devrimi sırasında yoğun halk kitlelerinin attıkları slogan veya duvarlara yazılan şiarlardan birisi ‘Her gün Aşura, Her yer Kerbela ve Her ay Muharrem’ sloganı idi. Bu slogan radyon ve televizyonlardan da yayınlanmaktaydı. Yine bu slogan İran ve Irak arasında yaşanan sekiz yıllık savaşta da atılmakta ve posterlerde yazılıp çizilmekteydi.(5)
Muharrem ve Aşura Günlerindeki Matemler
İmam Hüseyin (a.s) ve yârenlerini anmak ve yaşanan acı ve musibetleri hatırda tutup gerekli dersler çıkarmak için Şialar başta Tasua ve Aşura günü olmak üzere Muharrem ayı boyunca dünya genelinde matem ve yas merasimleri düzenlemektedir. Hatta Şialarla birlikte yaşayan Sünniler ve başka mezhep mensupları da Şialardan etkilenerek bugünlerde matem programlarına katılmaktadır. Her yıl Muharrem ayında düzenlenen ağıt ve yas merasimlerine katılmanın Kıyamet günü insanın kurtuluşuna yararı olacağı inancı da insanların etkinliklere katılma motivasyonunu arttırmaktadır.
Nobel ödüllü Elias Canneti’nin açıklamalarına göre “İmam Hüseyin’in yaşadıkları acıları anmak ve Aşura günü anma programları düzenlemek “Şia inançlarının iç dinamiği ve dimağının yenilenmesine neden olmaktadır.” Hiçbir düşünce şimdiye kadar bu denli büyük bir mateme dönüşmemiştir. Bu, en üstün dini bir teklif ve diğer hayırlı amellerden kat be kat daha üstündür.”(6)-(7)
Tarihi Geçmişi
Nakledildiğine göre ilk matem ve anma merasimi İmam Zeynel Abidin (a.s), Hz. Zeynep (s.a), İmam Hüseyin’in kızları Gülsüm, Fatıma Suğra ve İmam Hüseyin’in (a.s) eşi Rubap tarafından şehitlerin naaşlarının yanında Kerbela’da(8) ve daha sonra Kufe mescidinde(9) ve Şam’da(10) düzenlenmiştir.
İmam Hüseyin (a.s) ve yârenlerine hicretin 61. Yılında şehit edildikleri Aşura günü ve Aşura günü sonrasında düzenlenen matem merasimlerinin tarihi konusunda İmam Zeynel Abidin’den (a.s) şöyle bir hadis nakledilmiştir:
“Aşura hadisesinden sonra hiçbir Beni Haşim kadını gözüne sürme çekmedi, kına yakmadı, evlerden yemek pişirildiğini simgeleyen hiçbir duman yükselmedi. Böylece İbn Ziyad öldü. Bizler kanlı Aşura faciasından sonra her daim gözlerimizde yaş biriktirdik.”
Büveyhoğulları Döneminde Matem Merasimleri
İmam Hüseyin’e (aleyhi selam) matem tutma geleneği İmam Hüseyin’in şehadetinden itibaren süre gelmiştir, ancak Büveyhoğulları dönemine kadar (k. 352) bu matem merasimleri gizli yapılmaktaydı.
Müslüman tarihçilerin çoğu –özellikle tarihi kayıtları yıllara göre yazan İbn el-Cevzi, “Muntezem” kitabında, İbn Esir, “el-Kamil” kitabında, İbn Kesir, “el-Bidayet ve’n Nihayet” kitabında, Yafii, “Mir’atu’l Cenan” kitabında, Zehebi ve başkaları- 352 yılı ve sonraki yıllarda yaşananları belirterek Şiaların Aşura günü tuttukları yas merasimlerini yazmışlardır.
Büveyhoğulları (932 – 1055) silsilesinden olan Müizzüddevle(11) saltanatı zamanında Bağdat’taki Aşura merasimlerine önem verilmekte ve titizlikle üzerinde durulmaktaydı. Pazar yerleri tatil edilmekte, erkekler şehirde ağlar bir şekilde dolaşır, matem tutarlardı. Üzerlerine siyah elbiseler giyer başlarına vururlardı. Kadınlar ise perişan ve aşüfte bir şekilde görülürlerdi.(12)
Safevi devletinin güç kazanması ile birlikte Şia düşüncesi de yayılmaya yüz tutmuş ve matem merasimleri daha umumi ve aleni olmaya başlamıştır. Şii İslam ekolünün on altıncı yüzyılda resmi mezhep ilan edilmesi ve ardından ülke genelinde Şia inanç ve düşüncelerinin yayılması ile birlikte İmam Hüseyin’e tutulan yas ve matem merasimleri İran’da yaygınlık kazanmış ve aleni olmuştur.
Aşura merasimlerinin bir çoğu çeşitli yerlerde henüz yayılma aşamasında bulunmaktadır. Her ne kadar Aşura etkinlikleri farklılıklar arz etse de katılım ve yüksek düzeyde hüzünlü birliktelikler evrenseldir.
Aşura ve Muharrem Ayındaki Matem Tarzları
Bu matem merasimlerini iki kategoriye ayırmak mümkündür: Seyyar ve sakin (hareketsiz).
Her iki şekildeki matem merasimi Muharrem ayının ilk gününden Aşura gününe kadar icra edilmektedir. Duyguların en üst düzeye çıktığı ve en yüksek katılımlı matem programları Aşura günü gerçekleşmektedir.
Seyyar Matem Törenleri
Aşura günü yapılan seyyar matem törenleri arasında insanların desteler halinde yürümesi, sine vurması, başlarına dövmesi… gösterilebilir. Zincirleme bir şekilde hareket eden desteler, şehir veya kasabadaki toplanma yerine (İmamzadeler, İmamların kabri şerifleri, şehrin büyük hüseyniyesi, şehrin ileri gelenlerinden birisinin evi, kabristanlıklar gibi) vararak orada programlarını icra etmektedirler.
Sakin Matem Törenleri
Sakin matem törenleri arasında mersiye okumak ve taziye tutmak gösterilebilir. Mersiyelerde İmam Hüseyin, ailesi ve yârenlerinin çektiği acılar dile getirilmekte ve ağlanmaktadır.
Şii şehitlerin tarihini nakleden (mersiyehan veya kasidehan) kişi, bir araya toplanmış insanların karşısında minberde –veya bir Aşura çadırı altında, Hüseyniye, dernek, vakıf veya takkede- oturur ve dinleyici ve hazırda olanlara Kerbela ve Aşura hadisesini anlatarak şiir okur ve insanlar okunan bu şiir ve mersiyelerle ağlatılarak kendilerinden geçirilmektedir.
İran’daki en tanınan sakin matem töreni, taziye tutmaktır; İslam dünyasında şimdiye kadar ciddi bir şekilde yayılmaya başlanan nümayiş gösterileri, İmam Hüseyin’in (a.s) şehadeti ve sonrasındaki olayların nümayişi şeklinde verilmektedir.
On altıncı yüzyıldan sonra Şia inanç ve düşüncelerinin yayılması ile birlikte İran’ın tümünde Aşura’ya riayet etmek temel bir koşul olmuştur.
İran’daki Aşura Törenleri
Seyyar Matem Törenleri
İran’da düzenlenen seyyar Aşura tören ve merasimleri arasında insanlardan oluşan deste grupları ve dört tekerlekli araçların taşıdıkları tablolarda mersiyehanların Kerbela faciasını canlı bir şekilde anlatmaktadırlar.
Matem destelerindeki gruplar iki grup olarak hareket ederler:
Birinci grup, sine döverek hareket etmekte;
İkinci grup ise ellerindeki zincirlerle kendilerine vurmaktadırlar.
Bir grup ise İmam Hüseyin’in (a.s) sancağını simgeleyen alem taşımaktadırlar.
Bazı desteler ise nahl, (tabutu simgeleyen ağaçtan yapılmış büyük bir sandık) taşımaktadır. Zira İmam Hüseyin’in aleyhi selam başsız bedeni hurma ağacı dalları ile yapılan bir çeşit sedye ile taşınmıştı.
Bazı nahller o kadar büyüktür ki taşınması için 150 kişiden daha çok insana ihtiyaç duymaktadır.
Bu deste gruplarına askeri ve matem musiki grupları (trampet ve borazan) eşlik etmektedir.
En büyük toplu yürüyüşler Aşura günü gerçekleşmektedir.
Zincirleme bir şekilde hareket eden desteler, şehir veya kasabadaki toplanma yerine (İmamzadeler, İmamların kabri şerifleri, şehrin büyük hüseyniyesi, şehrin ileri gelenlerinden birisinin evi, kabristanlıklar gibi) vararak orada programlarını icra etmektedirler.
Perde Okuma Merasimi
Perdeci veya perde okuma merasimi, bir kişinin (nakkal, nakleden) Kerbela olaylarını görüntülü ve fotoğraflı bir şekilde anlatmasıdır. Perdeler yağlı boyalarla çizilmiş ve salon veya ona benzer yerlerde sahnelenmektedir.
Nakkal, bir yerden başka bir yere gitmekte ve yanında yağlı boya ile çizilmiş tabloları götürerek Kerbela hadisesini onun üzerinden anlatmaktadır. Ve genellikle ellerinde bir çubuk parçası ile olaylar nakledilmektedir.
Sakin Matem Törenleri
Mersiyehani
Sakin matem törenlerinden birisi mersiye okumaktır. Mersiyehan, İmam Hüseyin (a.s), ailesi ve yârenlerinin Kerbela’da çektikleri acıları insanlara ağıt yakarak açıklamaktadır.
Şii şehitlerin tarihini nakleden (mersiyehan veya kasidehan) kişi, bir araya toplanmış insanların karşısında minberde –veya bir Aşura çadırı altında, Hüseyniye, dernek, vakıf veya takkede- oturur ve dinleyici ve hazırda olanlara Kerbela ve Aşura hadisesini anlatarak şiir okur ve insanlar okunan bu şiir ve mersiyelerle ağlatılarak kendilerinden geçirilmektedir.
Taziye
İran’daki en tanınan sakin matem töreni, taziye tutmaktır; İslam dünyasında şimdiye kadar ciddi bir şekilde yayılmaya başlanan nümayiş gösterileri, İmam Hüseyin’in (a.s) şehadeti ve sonrasındaki olayların nümayişi şeklinde verilmektedir.
Çeşitli Ülkelerdeki Matem Törenleri
Hindistan ve Pakistan
Pakistan ve Hindistan’da düzenlenen Aşura matem ve törenleri İran’ı kendisine örnek almış, ancak kendisine has izafe ve eksiltmeleri bulunmaktadır.
Ancak üzerinde durulması gereken önemli nokta, ülkede yaşayan Sünni Müslümanlarla Hinduların da aktif bir şekilde Aşura merasimlerine katılmalarıdır. Sünnilerin hatta kendilerine has matem törenleri bulunmaktadır.
Pakistan ve Hint Alt Kıtası ülkelerindeki Aşura törenlerinin en önemli özelliklerinden birisi, İmam Hüseyin’in (a.s) türbesini simgeleyen oldukça büyük cüsseli maketlerin toplu yürüyüşlerde taşınması veya dört tekerlekli araçlarla çekilmesidir.
Aşura sonunda ise, bu büyük yapılar ya Kerbela adındaki mahalle kabristanlıklarına defnedilmekte veya suya batırılmaktadır.
İmam Hüseyin (a.s) ve yârenleri için mersiye ve ağıt yakmalar Hindistan’da meclislerde veya açık alanlarda icra edilmekte yahut İmam Bare veya Aşurahane adı verilen binalarda düzenlenmektedir.
Karayipler
Aşura merasimlerinin bir çoğunu Karayip veya Batı Hint Adalarında yaşayan Hindistan Müslümanları on dokuzuncu yüzyıldan bu yana yaygın bir şekilde düzenlemektedir. Günümüzde bu merasimler karnavaldan sonraki Trinidad adalarının en önemli hadisesidir.
Bu ülkede Aşura merasimlerine Hüsna adı verilmekte ve üç gece bir gün boyunca sürmektedir.
Aşura akşamı düzenlenen merasim en görülmesi gereken merasim törenidir; yüksekliği on beş buçuk ayak boyu olan İmam Hüseyin’in sembolik türbesi zılgıt (benzeri bir sesle) ve trampetler eşliğinde sergilenmektedir.
Irak
Irak’ın güneyinde görülen yaygın merasimlerde Muharrem ayının ilk on gününde deste grupları ve matem meclisleri düzenlenmekte ve Aşura günü bu merasimler doruk noktasına çıkmaktadır.
Öyle anlaşılıyor ki bir ülke her ne kadar Kerbela’dan uzakta ise Aşura merasimlerine riayet edilmesi de o kadar dikkatlidir.
Başka Dinlerde Aşura
Yahudiler Arasında Aşura
Aşura günü, eskiden beri Yahudiler arasında çok önemli bir gün sayılmış ve o günde Yahudiler oruç tutmaktadırlar. Bu konu hakkında “Kayyumi” “Misbahu’l Munir”de şöyle yazmaktadır: “Hz. Resulullah’tan (s.a.a) rivayet edildiğine göre: ‘Yalnızca Aşura günü oruç tutan Yahudilere benzememek için Aşura’dan bir gün önce ve bir gün sonra oruç tutun.”(13)
Bu rivayetin bir benzeri; Süneni Daremi,(14) Süneni İbn Mace(15), Sahihi Müslim(16) ve Cehmuretu’l Lügat(17) ve ayrıca Sahihi Buhari(18) ve Neylu’l Evtar(19) kitaplarından da nakledilmiştir.
Bu rivayetlerden anlaşılmaktadır ki Aşura günü Yahudilerin nezdinde oruç tuttukları çok önemli bir gündür.
Hıristiyanların Yanında Aşura
Misbahu’l Münir’de şöyle bir rivayet nakledilmiştir: “Hz. Peygamber Aşura günü oruç tutardı. Ona Yahudi ve Nasranîlerin o güne değer verildiği söylendiğinde Efendimiz bundan sonra gelecek yılın dokuzunda (Aşura’dan bir gün önce) oruç tutacağız, diye buyurdu.”(20)
Yukarıdaki rivayetten, Hıristiyanların da Aşura gününe önem verdikleri anlaşılmaktadır.(21)
Cahiliyet Döneminde ve Kureyşlilerin Nezdinde Aşura
Süneni Derami’de Peygamber Efendimizin (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Bugün, Aşura günüdür, Kureyşliler cahiliyet döneminde bugünde oruç tutarlardı. Öyleyse sizler (Müslümanlar) ister bugün oruç tutun ve isterse bugün oruç tutmayı terk edin.”(22)
Malik’in “Muvatta”(23) kitabında, Sahihi Buhari(24) ve Neylu’l Evtar(25) kitaplarında bu hadisin benzeri rivayet edilmiştir.
İslam’da Aşura
Sahihi Buhari, İbn Ömer’den şöyle nakletmektedir: “Peygamber Aşura günü oruç tutar ve bugünde oruç tutulmasını emrederdi, ancak Ramazan ayı orucu farz olduktan sonra Aşura günü oruç tutulmasını terk etti.”(26)
Yine Ayşe’den şöyle nakledilmiştir: “Allah Resulü, Ramazan ayı orucu farz olana kadar Aşura günü oruç tutulmasını emretmişti. Ancak daha sonra şöyle buyurdu: ‘Her kim ister bugün oruç tutsun ve isterse bugün oruç tutmayı terk etsin.”(27)
Ayrıca Camiu’l Ahadisu’ş Şia kitabında Men La Yahduruhu’l Fakih kitabından İmam Muhammed Bakır’dan (a.s) şöyle bir rivayet nakletmiştir: “O günün orucu Ramazan ayından önce yaygındı, ancak Ramazan ayının nazil olması ile birlikte terk edildi.”(28)
Bu rivayetlerin onlarca benzeri Şii ve Sünni hadis kitaplarında nakledilmiştir. Tüm bunlardan şu sonuç çıkmaktadır: Aşura günü Hz. Musa’dan (a.s) Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) peygamberliğine kadar ve Efendimizin peygamberliğinden Ramazan ayının orucunun farz oluşuna kadar ve yine daha sonraki dönemlerde tazim edilmekte ve Allah’ın günlerinden sayılmaktadır. Geçmişte o güne değer verdiklerinden oruç tutulmaktaydı.(29)
Ehli Sünnet Nezdinde Aşura Günü
Ehli Sünnet, Aşura gününü Hz. Musa’nın (a.s) kızıl denizi yararak ashabı ile birlikte oradan geçtiklerine inanmakta ve bugüne değer vererek o gün oruç tutulmasının müstahap olduğuna inanmaktadır.
Kerbela Vakıasından Sonra Aşura Günü
Emeviler başta olmak üzere Ehlibeyt düşmanları, Kerbela hadisesinden sonra oruçla ve Aşura ile ilgili rivayetlerden kötü bir şekilde yararlanarak din ve mekteple bağdaşmayan propaganda ve tebliğ çalışmaları yürütmüştür. Bugünde İmam Hüseyin öldürülmüştür ve İmam Hüseyin (a.s), ailesi ve yârenlerinin öldürülmesi –Allah’a sığınırız- çok güzel bir iş olduğu için bugün çok bereketli bir gün olmuştur ve dolayısıyla bugün oruç tutmak gerekir.(30)
Maalesef yüzde yüz inhiraf ve sapkınlık olan bu görüş, bir grup Müslüman arasında nüfuz bulmuştur. İmam Hüseyin’in (a.s) Aşura Ziyaretinde bu konu şöyle geçmiştir: “Ve Haza yevmun teberreket bihi Benu Ümeyye” (ve bugün Beni Ümeyye nezdinde bereketli ve mübarek bir gündür.)(31)
Masum Ehlibeyt (a.s) İmamlarımız aydınlatıcı açıklamaları ve bazen de Aşura günü oruç tutulmasını yasaklayarak ikindi ve akşam saatlerine kadar bir şey yenilip içilmemesi, ancak ikindi saatlerinde bir şeylerin yenilip içilmesi ve bu şekilde oruç tutmadıklarının anlaşılması ile içinde Ehlibeyt (a.s) düşmanlığının yattığı küfür içerikli bu düşünce ile mücadele ederek karşı çıkmışlardır.(32)
Abdullah bin Sinan(33) İmam Sadık’tan ve ayrıca Zurare İmam Sadık ve İmam Bakır’dan şöyle rivayet nakletmiştir: “Aşura günü oruç tutma…”(34)
Cafer bin İsa da İmam Rıza’dan (a.s) bu mazmunda rivayetler nakletmiştir. Öyle anlaşılıyor ki bu rivayet ve diğer rivayetlerdeki oruç tutmayla ilgili rivayetler Beni Ümeyye’nin söylediği oruçla ilgilidir.(35)
Mukaddes Erdebili, Allame Hilli’nin fetvalarının şerhi olan “Şerhi İrşat” kitabında Aşura günü orucun müstahap olmasını İmam Hüseyin’in (a.s) şehadetinden dolayı hüzünlü olmak şartına bağlamıştır. Mukaddes Erdebili şöyle yazmaktadır: “… Aşura gününde İmam Hüseyin’in şehit olduğu için şükür ve bereket kastıyla oruç tutulması haramdır. Hatta eğer böyle bir maksat olmasa bile Ehlibeyt düşmanlarının gelenek ve sünnetine benzemek açısından o gün oruç tutmak mekruhtur, nitekim Yahudi ve Hıristiyanlara benzemek de mekruhtur. Allame Hilli’nin buyurduğu: ‘Hüzün ve acı ile olursa müstahaptır’ sözünden maksat şükür ve bereket kastıyla oruç tutan Emevilere benzememek şartıyladır.(36) Sahibi Cevahir de Muhakkik Hilli’nin sözünün şerhinde buna benzer bir görüş ileri sürmüştür.(37)
ABNA.İR
wikishia.net
Dipnotlar
1. Dehhuda, Ali Ekber, lügat name Dehhuda, c. 10, s. 15663.
2. Dairetu’l Maarif Teşeyyü, c. 11, s. 15.
3. Dehhuda, Ali Ekber, lügat name Dehhuda, c. 10, s. 15663.
4. Muhammed bin Cerir et-Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), s. 463 ve Ali b. Ebu’l Kerem İbn Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 84.
5. Dairetu’l Maarif Cihan Nevin İslam, c. 3, s. 273.
6. Dairetu’l Maarif Cihan Nevin İslam, c. 3, s. 274.
7. 1978, s. 146, 153.
8. Seyyid b. Tavus, el-Melhuf, s. 180; İbn Nema Hilli, Mesiru’l Ahzan, s. 77; Maktelu’l Hüseyin, Harezmî, c. 2, s. 39.
9. Şeyh Mufid, el-Emali, s. 321; Matalibu’s Su’ul, s. 76; Seyyid b. Tavus, el-Melhuf, s. 198.
10. Seyyid b. Tavus, el-Melhuf, s. 213; İbn Nema Hilli, Mesiru’l Ahzan, s. 100; el-İhticac, c. 2, s. 122 ve Taberi, c. 5, s. 462.
11. Cevad Muhaddisi, Ferheng Aşura, s. 339; Musiki Mezhebiyi İran, Hasan Meşhun, s. 4 kitabından naklen.
12. İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, Kahire, 1977, c. 2, s. 243.
13. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 37 – 38; Beyhaki c. 4, s. 287’den naklen.
14. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 37 – 38; Süneni Daremi c. 1, s. 22’den naklen.
15. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 37 – 38; Süneni İbn Mace c. 1, s. 552’den naklen.
16. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 37 – 38; Sahihi Müslim c. 3, s. 150’den naklen.
17. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 37 – 38; Cemhuretu’l Lügat, İbn Darid, c. 3, s. 390’dan naklen.
18. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 37 – 38; Sahihi Buhari c. 3, s. 57’den naklen.
19. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 37 – 38; Neylu’l Evtar, c. 4, s. 326’dan naklen.
20. Misabahu’l Munir, s. 104; 18. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 38’den naklen.
21. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 38.
22. Süneni Daremi, c. 2, s. 22; Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 39’dan naklen.
23. Muvatta Malik, c. 1, s. 219, Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 39’dan naklen.
24. Sahihi Buhari, c. 3, s. 31, Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 39’dan naklen.
25. Neylu’l Evtar, c. 4, s. 326, Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 39’dan naklen.
26. Sahihi Buhari, c. 3, s. 31, Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 39’dan naklen.
27. Sahihi Buhari, c. 3, s. 31, Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 39’dan naklen.
28. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 38 – 39, Camiu Ahadisu’ş Şia, c. 9, s. 479 ve Men La Yahduruhu’l Fakih, c. 2, s. 85.
29. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 41.
30. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 41 – 42.
31. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 42.
32. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 42.
33. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 42, Camiu Ahadisu’ş Şia, c. 9, s. 447’den naklen.
34. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 42, Camiu Ahadisu’ş Şia, c. 9, s. 447 - 449’dan naklen.
35. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 42, Camiu Ahadisu’ş Şia, c. 9, s. 447 - 448’den naklen.
36. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 42, Mecmeu’L Faide, c. 5, s. 188’den naklen.
37. Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, s. 42, Cevahiru’l Kelam, c. 17, s. 105’den naklen.
Kaynaklar
* Hilli, İbn Nema, Mesiru’l Ehzan, tercüme: Ali Keremi, Kum, Neşr Hazik, birinci baskı, ş. 1406.
* Dairetu’l Maarif Teşeyyü, Ahmed Sadr, Kamuran Fani, Bahattin Hurremşahi gözetiminde, Tahran, Müessese intişarat hikmet, birinci baskı, 1390.
* Ali Ekber Dehhuda, Lügat Name Dehhuda, c. 6, Tahran, 1377.
* Dairetu’l Maarif Cihan Nevin İslam, tedvin Canli Espisutu, tercüme: Hasan Tarimi Rad, Muhammed Deşti, Mehdi Deşti gözetiminde, Tahran, neşri kitab merce, neşri kongre, 1391.
* Aşura Şinasi, Makale Pişine Aşura, Rıza Üstadi, Kum, Pejuheşgedei Tahkikat İslami, neşri zemzemi hidayet, ş. 1387.
* Fergani, Seyfettin Muhammed, Divan Seyf Fergani, Zebihullah Safa’nın mukaddime ve tashihi, Tahran, Tahran Üniversitesi, 1364.
* Et-Taberi, Muhammed b. Cerir, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 2, Tahkik: Muhammed Ebu’l Fadıl İbrahim, Beyrut, Daru’t Turas, 1967.
* İbn Esir, Ali b. Ebi’l Kerim, el-Kamil Fi’t Tarih, Beyrut, Darusadr-Beyrut, 1965.