Gadir hutbesi, Hz. Peygamber Ekrem’in (s.a.a) hicretin onunda zilhicce ayının on sekizinde Veda Haccında Gadir-i Hum denen yerde okuduğu hutbedir. Çok sayıda Şia ve Ehli sünnet aliminin naklettiği bu hutbe Şialara göre Hz. Resulullah (s.a.a) İmam Ali’yi (a.s) kendisinden sonra Müslümanların yöneticisi olarak tanıtmış ve “ben kimin veli ve yöneticisi isem Ali de onun veli ve yöneticisidir’ açıklamasında bulunmuştur. Şialara göre Gadir hutbesi, İmam Ali’nin (a.s) Peygamberden (s.a.a) sonraki halife ve velayetini ispat eden delillerdendir. Bu iddia çeşitli karinelerle teyit edilerek pekiştirilmektedir. Allame Emini, tüm bu karine ve delilleri Ehli sünnet kaynaklarından bir araya getirmiş ve 11 ciltlik “el-Gadir” adlı bir eser yayınlamıştır.
Veda Haccı
Hicretin onunda, müşrikler tarafından unutulmaya yüz tutmuş ve değiştirilmiş olan haram aylar ilk günkü haline dönmüştür.(1)-(2)-(3)-(4) Bu yıl Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) Hacca gitme kararı aldı. Peygamber Efendimizin son haccı olarak bilinen bu hacca Veda Haccı denir.(5)-(6)-(7) Hz. Peygamberin hacca gideceği Müslümanlara haber verildi(8) ve onlardan hac için hazırlık yapmaları istendi.(9)
Çok sayıda Müslüman Hz. Peygamberle birlikte o yıl hacca gitmek için Medine’de bir araya geldi.(10)-(11) Hz. Resulullah (s.a.a) Zilkade ayının 25’inde Medine’den ayrılarak Mekke’ye doğru yola koyuldu.(12)
O yılın Ramazan ayında Yemen’in Mazhec bölgesinde kâfirlerle savaşmak için Yemen’e giden(13)-(14)-(15) İmam Ali (a.s) zafer kazandıktan ve ganimetleri topladıktan sonra Hz. Peygamberin (s.a.a) emri ile hac amellerini yerine getirmek için Mekke’ye doğru yola çıktı.(16)-(17)
Hz. Peygamber Ekrem (s.a.a) Arife günü hacılar için bir konuşma yapmış ve Müslümanların kan ve malının saygınlığı, emanete riayet etmek, faizin haram oluşu, kadın hakları ve şeytana tabi olunmaması gerektiği konularında önemli açıklamalarda bulunmuştur.(18)-(19)
Hac ibadeti bittikten sonra Müslümanlar Mekke’den ayrılmış ve herkes kendi memleketine doğru yola koyulmuştur. Hacılar kervanı Zilhicce ayının 18’inde “Hum” denen yere vardılar.(20) Gadir-i Hum, Mekke-Medine yolu güzergâhında bulunan ve Cuhfe’ye dört kilometre mesafede yer alan ve yolların birbirinden ayrıldığı bir bölgenin adıdır.(21) Hz. Resulullah’ın (s.a.a) hacılar kervanı bu bölgeye vardığında vahiy meleği nazil olmuş ve Maide Suresi’nin 67. Ayetini indirmiştir:
ا أَیهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ ما أُنْزِلَ إِلَیک مِنْ رَبِّک وَ إِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَما بَلَّغْتَ رِسالَتَهُ وَ اللَّهُ یعْصِمُک مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللَّهَ لا یهْدِی الْقَوْمَ الْکافِرینَ
“Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez. (Tebliğ Ayeti)”
Ayet nazil olduktan sonra Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hz. Ali’nin (a.s) velayetini ilan etmekle görevlendirildi.(22)-(23) Kervan, Hz. Resulullah’ın (s.a.a) emri ile durduruldu ve öne geçenler ve geride kalanlarda oraya vardı. Öğlen namazından sonra Hz. Peygamber (s.a.a) için bir minber hazırlandı ve Efendimiz orada bir konuşma yaptı. İnsanlara yakında aralarından ayrılacağını ve Müslümanlara iki ağır emanet bıraktığını açıkladıktan sonra(24) Hz. Ali’nin elini tutarak kaldırdı ve şöyle buyurdu: “Ben kimin Mevla ve velisi isem bu Ali de onun Mevla ve Velisidir.”(25)-(26) Daha sonra Hz. Ali’ye ve sevenlerine dua ederek düşmanlarına beddua etti.(27)-(28)-(29) Bu esnada meşhur şairlerden olan Hassan b. Sabit Hz. Peygamber Efendimizden izin isteyerek bu vakıa hakkında bir şiir okudu.(30)-(31)-(32)-(33) Daha sonra Ömer İbn Hattab, Hz. Ali’yi tebrik ederek kutladı.(34) Bu esnada Allah Teâlâ Maide suresinin 3. Ayetini nazil etti: “Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümitsizliğe düştüler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim.”
Hutbenin Metni Hakkında Kısa Bir Anekdot
* Hutbenin başında Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) ilahî hamd ve senalar ederek, uzunca bir süre Hak Teâlâ’nın sıfatlarını baliğ ve fasih bir şekilde oradakilere beyan etmiştir
* Önemli bir konu ve Tebliğ ayetinin insanlara ulaştırılma emrini yerine getirmek
* Hz. Resulullah’ın (s.a.a) münafıkların fitne çıkarmasından çekindiği için Allah’tan kendisini bu tebliğden muaf tutmasını istemesi ve Cebrail’in birkaç kere nazil olarak Peygamberin insanların fitnesinden korunacağını haber vermesi
* Hz. Peygamberin böyle bir toplumda son kez bulunduğu ve ümmetin hilafet ve imametinin Kıyamet gününe kadar Hz. Ali ve (Allah katında belirlenmiş) çocuklarına verildiğinin ilan edilmesi
* Hz. Muhammed’in getirdiği haram ve helal kıyamet gününe kadar haram ve helal olarak kalacaktır
* Hz. Ali’nin (a.s) ilim ve fazilet derecesinin beyan edilmesi
* Hz. Ali’nin (a.s) velayetinin inkârı bağışlanmayacak bir günah olduğu
* Hz. Peygamber (s.a.a) veya imamlardan birinin sözlerinde şek ve şüphe duyan kimsenin, cahiliyet kâfirleri gibi olduğu
* Men kuntu mevlahu fehaza Ali’yyun mevlahu (Ben kimin Mevla ve velisi isem Ali de onun Mevla ve velisidir) sözünün açıklanması
* Sekaleyn hadisi ve Kur’an ve Ehlibeytin birlikteliğinin bir kez daha açıklanması
* Hz. Ali’nin (a.s) vasi, halife ve ardıl olduğuna vurgu yapılması
* Hz. Ali’nin (a.s) dost ve sevenlerine karşı dua edilmesi ve düşmanlarına lanet edilmesi: “Allahumme valin men valahu ve adin men adahu” (Allah’ım! Ali’nin velayetini kabul eden ve onu seven kimseyi sen de sev. Ali’ye düşmanlık eden kimseye sen de düşmanlık et)
* Cabrail’in (a.s) nazil olması ve dinin tamamlandığının ilan edilmesi
* İmamet makamına vurgu yapılması ve insanların imama haset duymaktan sakındırılması
* Münafıkların ihanetleri ve sözlerine bağlı kalmadıklarına işaret
* İmamet makamının Hz. Ali’nin çocuklarının kaimi olan Hz. Mehdi eliyle ile sona ereceğinin açıklanması
* İnsanların kendisinden sonra yalancı imam ve halifelerden sakınmaları gerektiği
* Hazır olanların Gadir mesajını orada olmayanlara ulaştırmalarının zorunluluğu
* İnsanların Ehlibeyti sevmeleri ve düşmanlarına düşmanlık gütmelerinin öğütlenmesi
* Hz. İmam Mehdi (a.s) ve hükümetinin vasfı hakkında yirmi kadar cümlenin kullanılması
* En üstün emri bil maruf (iyiliği emretmek) Hz. Peygamberin (s.a.a) Gadir’de söylediği sözlerin idrak edilmesi ve başkalarına ulaştırılması
* Hz. İmam Ali’nin (a.s) diğer faziletlerinin açıklanması ve insanların resmi olarak ona Peygamberden sonraki imam ve halife unvanıyla biat etmeleri
Rivayetin Senet ve Nakledilmesi
Nakil Yolları
Bu hutbenin içeriği asırlar boyu birkaç şekilde Şii ve Sünni hadis ve tarih kaynaklarında nakledilmiştir. Nakillerin hepsinin ortak noktası Müminlerin velisi unvanı ile ‘Hz. Ali’nin Velayetinin ilan edilmesidir’.
Doğrudan Nakiller
Tıpkı Allame Emini’nin naklettiğine göre bu hadisi Ahmed b. Hambel 40 yolla, İbn Cerir Taberi 72 yolla, Cezeri Mukri 80 yolla, İbn Ukde 105 yolla, Ebu Said Secistani 120 yolla, Ebu Bekir Cuabi 125 yolla(35) ve Hafız Ebu’l A’la el-Attar Hamedani de 250 yolla(36) nakletmişlerdir.
Ehli sünnetin bazı hadis uzmanı ve rical âlimleri, bu hadisin senedinin oldukça fazla olduğuna inanmakta ve bunlardan bir çoğunun senedinin sahih ve hasan olduğunu açıklamaktadır.(37) Hadisi nakledenler arasında 90 kadar sahabe ve 84 tabiin de bulunmaktadır.
Gadir hutbesinin metni, Ravzatu’l Vaizin, el-İhticac, el-Yakin, Tenzihu’l Kiram, el-İkbal, el-Udedu’l Kaviye, et-Tahsin, es-Sıratu’l Mustakim ve Nehcü’l İman kitaplarında üç tarikle Hz. Resulü Ekrem’den (s.a.a) nakledilmiştir:
# İmam Muhammed Bakır (a.s) rivayeti ile(38)-(39)-(40)-(41)
# Sahabe Huzeyfe b. Yeman rivayeti ile (42)
# Sahabe Zeyd b. Erkam rivayeti ile(43)-(44)-(45)-(46)
Dolaylı Nakiller
Doğrudan nakillerin yanı sıra Gadir-i Hum’da hazır bulunan bazı sahabelerden duyarak nakleden dolaylı nakiller de bulunmaktadır. İbn Tufeyl 30 kişiden,(47) Amir b. Leyla el-Gaffari 17 kişiden,(48) Umeyre b. Said 12 kişiden,(49) Zeyd b. Erkam 16 kişiden,(50) Ziyad b. Ebu Ziyad 12 kişiden,(51) Zazan Ebu Ömer 13 kişiden,(52) Abdurrahman b. Ebu Leyla 12 kişiden,(53)-(54) Abdulhayr ve Amr Zimarre Vehbe el-Arani 12 kişiden,(55) Ebu Hureyre, Enes ve Ebu Said 9 kişiden,(56) Ebu Kalabe 12 kişiden,(57) Habbe b. Cuveyn kişiden, Zeyd b. Yasiğ 12 kişiden(58) ve Said b. Veheb 5 veya 6 kişiden(59) duyarak nakletmişlerdir.
Hutbenin Nakilleri
Bu hutbe ufak tefek bazı kelime ve küçük noktalar farklılığı ile Şii ve Sünni kaynaklarda nakledilmiştir.
Gadir Hutbesini Rivayet Edenler
Alleme Emini, el-Gadir kitabında bu hadisi, 110 sahabe, 84 tabiin ve bu hadise işaret eden ikinci asırla on dördüncü asrın sonuna kadar yaşamış 360 Ehli sünnet âliminin adlarını yazmıştır.(60) Bu hadisi nakleden diğer önemli sahabe, tabiin ve raviler şunlardan ibarettir:
Gadir Hakkındaki Kaynaklar
* et-Taraif(87)
* Abakatu’l Envar(88)
* Biharu’l Envar(89)
* İsbatu’l Huda(90)
* el-Gadir(91)
* Keşfu’l Muhim fi tariki haberi Gadir-i Hum(92)
* Avalimu’l Ulum(93)
* Nefahatu’l Ezhar fi Hulaseti Abakatu’l Envar(94)
Gadir Senedine Yöneltilen Eleştiriler
Bazıları bu tarihi olaya gölge düşürmek ve ehemmiyetini azaltmak için bazı itirazlar ileri sürmüşlerdir. Burada bu itirazlardan önemlilerine değiniyoruz.
Hadisin Zayıf Olduğu İddiası
Hadisin tevatür haddinde olduğu ve zikredilen senet ve tarik yollarına rağmen bazı Ehli sünnet alimleri bu hadisin tevatür haddinde olmadığı ve sahih sayılamayacağı iddiasında bulunmaktadır.(95) Bunlara göre Buhari ve Müslim’in bu hadisi nakletmemesi ve Ebu Davut ve Ebu Hatem Razi gibi kişilerin hadisi zayıf saymasıdır.(96)
Bu itiraza şöyle cevap verilmiştir: Tirmizi (ö.k. 279),(97) Tahavi (ö.k. 279),(98) Hâkim Nişaburi (ö.k. 405),(99) İbn Kesir (ö.k. 774),(100) İbn Hacer Askalani (ö.k. 852),(101) İbn Hacer Heytemi (ö.k. 974),(102) gibi Ehli Sünnetin büyük âlimleri bu hadisin sahih olduğuna tanıklıkta bulunmuşlardır. Buna ilave olarak çeşitli sahabe ve tabiin tarafından hadisin vasıtalı ve vasıtasız olarak çok sayıdaki naklinin tarih ve hadis kitaplarında nakledilmesi hadisin senedinin sıhhat ve sahihliğini ortaya koymaktadır. Buhari ve Müslim gibi muhaddislerin bu hadisi nakletmemelerinin nedenini hadisin senedinde şüphe icat etmek için değil, başka yerlerde aramak gerekir.
Hutbenin Sıhhatine İtiraz
Bu hadisin muhalifleri tarafından ileri sürülen eleştirilerden biri de Hz. Ali’nin (a.s) o sırada Mekke’de değil, Yemen’de olduğu(103)-(104) ve dolayısıyla Gadir-i Hum’da böyle bir şeyin yaşanmadığını iddia etmişlerdir. Buna karşın hadisi kabul edenler yine Ehli sünnetin muteber kitaplarından Hz. Ali’nin (a.s) o sırada Yemen’den dönerek Mekke’ye gittiğini ve hac ibadetlerini yerine getirdiğine dair tarihi kayıtları ortaya koymaktadırlar.(105)-(106)
Hadisin Delaleti
Gadir Hadisi ta ilk günden itibaren geniş inançsal tartışmaların önünü açmıştır. Hz. Ali (a.s) ve Ehlibeytin (a.s) bu hadisle delil getirmeleri hadisin ilk istifade edilme yöntemlerinden olmuştur. Şia mütekellimleri de Hz. Ali’nin (a.s) hilafet için hakkaniyet ve önceliğini bu hadise dayanarak ileri sürmüşlerdir. Şia’nın kelam kaynak kitaplarında Şeyh Müfid bu hadisi detaylı bir şekilde ele alarak delil getiren ilk mütekellimdir.(107)-(108) Şeyh Tusi(109) ve Allame Hilli(110) de detaylı bir biçimde bu hadisi incelemiş ve delil olarak ileri sürmüşlerdir. Fahri Razi(111), Kadı İyci,(112) Taftazani,(113) Curcani(114) gibi Ehli sünnet alimleri de bu istidlal ve delillere cevap vermeye kalmış ve uzunca tartışmalar yaşanmıştır.
Ehli Sünnetin Görüşü
Ehli sünnetin meşhur alimleri hadiste geçen “veli” kelimesinin ihtiyar sahibi ve tasarruf hakkına sahip anlamında olmadığı, bilakis “dost” ve “yardımcı” anlamına geldiğini iddia etmişlerdir. Örneğin Taftazani,(115) Fahri Razi,(116) Kadı İyci ve Curcani(117) gibi alimler “Mevla” kelimesinin “ihtiyar sahibi” “veli” ve “tasarruf etmede evla” anlamına gelmediğini iddia etmişlerdir.
Bu kişiler şu şekilde istidlalde bulunmuşlardır:
İlk olarak: Arap dilinde, “Mefal” kipi “Evla” anlamında kullanılmamıştır.(118)
İkinci olarak: Eğer Mevla kelimesi tasarruf hakkına sahip anlamında olmuş olsa bu ikisini birbirlerinin yerine koyabilmemiz gerekir. Halbuki bu hadiste “Men Kuntu Mevlahu” yerine “Men kuntu Evla bi-Tasarruf” diyemeyiz.(119)
Buna karşı Şia ulemaları bu iddialara şu şekilde cevap vermişlerdir:
İlk olarak: Ehli sünnet ulemalarının kendisi Mevla kelimesinin tasarruf hakkına sahip (evla) ve ihtiyar sahibi anlamında da kullanıldığını açıkça beyan etmişlerdir.(120) Ayrıca Gıyas Bergus et-Tağallubi Ehtel k. 90),(121) Ebu eş-Şa’sa b. Rubah es-Saadi Uccac (k. 90),(122) Ebu Zekeriya Yahya b. Ziyad Ferra (k. 207),(123) Ebu Ubeyde (k. 209), Eğfeş (k. 215) ve Züccac (k. 311)(124) gibi edebiyatçı ve dil bilimcileri bu konuyu kabul ederek açıklamada bulunmuşlardır.
İkinci olarak: İkinci tenkit de doğru değildir. Zira bir sözcüğün diğerinin yerinde kullanılmaması aynı anlama ve eş anlamlı sözcükler olmadığı anlamına gelmemektedir. Örneğin Ehli sünnetin inancına göre Mevla anlamına gelen kelimelerden biri olan Nasır kelimesinin de Mevla kelimesinin yerinde kullanılabilmesi gerekmektedir, ancak Mevla kelimesi de nasır kelimesinin yerinde kullanılamamaktadır, dolayısıyla Mevla nasır anlamına da gelmemektedir.
Üçüncü olarak: Eş anlamlı iki kelimenin birbirinin yerinde kullanılması bir engel olmadığında geçerlidir. Çünkü burada engel söz konusu olduğu için birbirinin yerinde kullanılamamaktadır. Zira “Evla” kelimesi yalnızca “min” harfiyle tamlanabilmektedir, ancak Mevla kelimesi böyle değildir. Dolayısıyla bu iki kelimenin bir cümlede birbirinin yerinde kullanılması söz konusu değildir.(125)
Şia’nın Görüşü
Şialara göre bu hadisteki Mevla kelimesi tasarruf hakkına sahip ve tasarrufta öncelikli anlamına gelmektedir. Hz. Resulü Ekrem’in (s.a.a) kendisi Müslümanların işlerinde tasarruf hakkına sahip olduğu ve öncelikli olduğu gibi Hz. İmam Ali de (a.s) bu önceliğe sahiptir. Konunun sıhhati için ilk olarak iki noktanın ispat edilmesi gerekmektedir:
a) Mevla kelimesinin “tasarrufta öncelikli” anlamına gelmesi gerekmekte;
b) Tasarrufta öncelikli olmak, imamet ve hilafet arasında irtibat ve gereksinimi de gerekli kılmaktadır.(126)
c) Bu kişilere göre, hadisin içindeki ve hadisle ilgili karineler “Mevla” kelimesinin bu hadiste yalnızca tasarruf hakkına sahip anlamında olduğudur. Hadisteki evla ve öncelikliğin ispatı ile imamet olayı da sabit olacaktır. Zira Araplar, evla kelimesini insanların sorumluluklarını üstlenen ve onlara emir vermenin geçerliliğini kabul ettikleri kişilere Mevla kelimesini kullanmaktadırlar.(127) Eğer tasarrufta evla olmak sabit olursa, onun (Mevla’nın) evla olması Müslümanların yaşamının tüm kısımlarında da sabit olacaktır. Hz. Peygamberin (s.a.a) burada buyurduğu gibi:
“Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır(128)…”(33-6)
Bu konunun ispatı için Şialar hadisin anlamının tahlil ve analizini yapmışlardır. Bu hadiste birkaç kere geçen Mevla kelimesi Allah’ın adlarından biri olan Veli kelimesinden türemiştir.(129)-(130) Bu kelime birkaç anlamda kullanılmıştır. Veli kelimesi fail anlamında “Feil” vezninde kullanılmıştır(131) ve vali, hâkim, yönetici, idare eden, işlerde tasarruf eden ve veliyi nimet anlamlarına gelmektedir.(132) Bu kelime ayrıca: evla, daha layık, yakın, aralıksız, fasılasız(133)-(134)-(135) ve dosta tabi olmak anlamlarında da kullanılmıştır.(136)-(137)-(138)
Şiaların İstidlallerinin Karineleri
Şialara göre, bu kelimenin çok çeşitli kullanım alanı olduğu ve hadisin dâhili ve harici çeşitli karinelerinden dolayı Mevla sözcüğünün yalnızca tasarruf hakkına sahip ve evla anlamında kullanıldığını ortaya çıkmaktadır. Bu karineler şunlardan ibarettir:
Dâhili Karineler
* “Elestu evla bikum min enfusekum” (Peygamber Efendimizin ilk cümlesi) ve “men kuntu Mevla” cümlelerinin uyum ve simetrisi
Bu hadiste Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) Müminlere kendisinin onların nefsinden daha evla olduğunu tasrih etmektedir. Bu söz “En-Nebiyyu evla bil mu'minine min enfusihim”; (Peygamber, müminler için kendi nefislerinden daha evladır)(139) ayeti kerimesi esasına göre sarf edilmiştir. Bu ayeti kerimede ifade edilen evla olmak, Müminlerin yaşamı ile ilgili yöneticilikte evleviyet ve aynı şekilde onların kendileri ilgili konularda hüküm vermekte öncelikli ve evla olmak anlamındadır. Evleviyet olduğu zaman, kişinin hükmünü kabul etmek ve itaat etmek bizim için öncelikli ve evleviyeti olan bir durum olur ve kabul etmek kaçınılmaz olur.(140) Tıpkı bazı müfessirlerin görüşüne göre bu ayetteki evleviyet, dinin tüm alanında ve Müslümanların dünyevi konularını da kapsamaktadır.(141)-(142) Çünkü Hz. Resulullah (s.a.a) Müminleri sadece onların din ve dünyasına menfaati ve yararı olan şeylere yönlendirir ve emirde bulunur.(143)
Dolayısıyla, bu cümlenin uyum ve simetrisi –ki tasarruf hakkında evla ve öncelikli olmak anlamındadır- Hz. Ali’nin (a.s) “Men Kuntu Mevlahu…” (Ben kimin Mevla’sı isem…) cümlesinde velayetinin ilanı ile cümlenin ikinci bölümündeki Mevla kelimesinin de aynı anlamda (yani Peygamber Müminler için kendi nefislerinden daha evladır) olduğunu, yani Hz. Ali’nin de Peygamber gibi Müminler için kendi nefislerinden daha evla olduğunu ortaya koymaktadır.(144)
* Hutbenin İlk Cümleleri
Hz. Fahri Kâinat Efendimiz (s.a.a) hutbenin başında vefatının yakın olduğunu haber vermekte ve tevhitten ve kendi risaletinden bahsetmekte ve görevini yapıp yapmadığını sormaktadır.(145)-(146)-(147)-(148) Tüm bunlar Efendimizin kendisinden sonraki durumdan endişelendiği ve bunun için çözüm peşinde olduğunu ortaya koymaktadır. Bu şekilde ümmeti başıboş kalmayacak ve yıllarca çektiği zahmetler boşa gitmeyecek ve heder olmayacaktır. Dolayısıyla kendisinden sonra işleri eline alacak layık ve âlim bir halife tayin etmek istemektedir(149) ve Maide suresinin 67. Ayeti de bu iddiaya delil ve karinedir.
Harici Karineler
* Ömer b. Hattab ve Ebu Bekir’in tebrik etmesi ve kutlaması
Hadisin bazı nakillerinde rivayet edildiği gibi Peygamber Efendimizin (s.a.a) konuşması bittikten sonra Ebu Bekir ve Ömer, İmam Ali’nin (a.s) yanına giderek veli olduğu için kendisini kutladılar.(150) Ömer b. Hattab, Hz. Ali’ye şöyle hitap etmiştir:
«بَخٍّ بَخٍّ لَکَ یا ابنَ أبی طالب، أصبَحتَ مَولای و مَولی کُلِّ مُسلمٍ»
"Ne mutlu sana, ne mutlu sana ey Ebu Talib’in oğlu! Bugün benim ve bütün mümin erkek ve kadınların velisi oldun.”(151)-(152)-(153)
Bu tür kutlama ve kutlamalar, sadrı İslam’daki Müslümanların Mevla kelimesinden hilafet ve tasarrufta evleviyeti anladıklarını ortaya koymaktadır.(154)
* Sadrı İslam Şairlerinin Şiirleri
Bazı Müslümanlar bu vakıayı şiire dökerek edebileştirmişlerdir. Bunlardan ilki Hassan b. Sabit’tir. Kendisi de Gadir-i Hum’da hazır bulunan Hassan, Peygamber efendimizden izin istemiş ve orada birkaç beyit şiir okumuştur. Okunan bu şiirin beyitlerinde Hz. Ali’nin (a.s) ümmetin imam ve hidayet edicisi olarak tayin edildiği ortaya konulmuştur.(155)-(156)
Bunun dışında ve sonraki yıllarda Amr As, Kays b. Said b. Ubade,(157)-(158) Kemmiyet b. Zeyd Esedi,(159) Muhammed b. Abdullah Humeyri(160) ve Said b. Muhammed b. Humeyri(161) bu olayı şiir kalıbında söylemişlerdir.
Hz. Ali’nin (a.s) kendisi de bu olaya birkaç beyitle değinmiştir.(163)
Allame Emini, birkaç şair sahabe ve tabiinin adını zikrederek dokuzuncu yüzyıla kadar olayı şiire döken Müslüman şairlerin adlarını yazmıştır.(163) Tüm bu şiirlerin içeriğine bakıldığında şairlerin Mevla kelimesinden anladıkları hilafet ve evleviyettir.
* Ehlibeytin bu hadisten istidlal ve delil getirmeleri
İmam Ali (a.s) birkaç yerde kendi hilafet ve imametini ispatlamak için bu hadise istinat etmiştir. Örneğin: Cemel savaşında Talha’ya bu şekilde delil getirmiştir,(164) Kufe mescidinin bahçesinde(165) Muaviye’ye yazdığı mektupta birkaç şiir beytinin zımnında(166) ve Sıffin savaşında bu hadisle istidlal getirmiştir. Hz. Fatıma Zehra (s.a) da Hz. Ali’nin (a.s) hilafetine muhalif olanlara karşı bu hadisle delil getirmiştir.(168)
* Bu hadisi inkâr eden bazı sahabelerin dermansız dertlere müptela olmaları
Bu hadise şahit olan bazı sahabeler, bu olaya şahitlik etmekten içtinap etmiş ve bu şekilde Ehlibeytin (a.s) bedduasına duçar olmuşlardır. Bu sahabeler beddualar sonucunda hastalıklara yakalanmışlardır. Örneğin Enes b. Malik, vitiligo (ala, baras, ebreş) hastalığına yakalanmıştır.(169)-(170) Zeyd b. Erkam(171) ve Eş’as b. Kays(172) kör olmuşlardır. (Bazı belalara duçar olan) Bazılarının inkâr ettiği bu olayın kendisi, Hz. Ali’nin (a.s) dost ve sevgisinin ilan edilmesinden çok daha önemli olduğunu ortaya koymaktadır ve bu şekilde Ehlibeytin (a.s) nefret ve bedduasına müstahak olmuşlardır.(173)
Tebliğ Ayetinin Nüzulü
Maide Suresinin 67. Ayeti, bazı rivayetlere(174)-(175) ve bazı müfessirlere göre(176)-(177) Veda Haccı’nda Mekke ve Medine yolunda nazil olmuş ve Peygamber Efendimizin omuzlarına 23 yıllık misyonuna denk gelen önemli bir tebliğ görevi yüklemiştir. Eğer Peygamber Efendimiz bu görevi yerine getirmemiş olsaydı, misyonunu yerine getirmemiş sayılacaktı. Elbette bu görevin bazı tehlikeleri bulunmaktaydı, ancak Allah Teâlâ onu koruyacağını açıklamıştır. Bu ayeti kerimede yer alan vurgu ve tekitler, Efendimizin Hz. Ali’nin velayetini ilan edeceğini ortaya koymaktadır.(178)-(179) İbn Abbas, Beraa b. Azib ve Muhammed b. Ali bu görüştedir.(180)
Her ne kadar bazılarına göre bu görev, kısas, recm, üvey oğlu Zeyd’in eşi ile evlilik hükmü, cihadın farz oluşu veya Yahudi ve Kureyş’in yanlışlıklarının açıklanması veya müşriklerin putlarının çirkinliklerini anlatmak ta olsa(181) anlatılanlar ışığında bu görüşün yanlışlığı malum ve aşikâr olmaktadır.
İkmal Ayetinin Nüzulü
Hz. Resulü Kibriya’nın (s.a.a) hutbesi bittikten sonra, Maide suresinin 3. Ayeti nazil oldu.(182) Bu konu bugünün önemini ortaya koymaktadır. Kafirlerin İslam dininden ümidini kesmeleri, din marifetlerinin ikmal olması, İslam dininin insanların nihai dini olduğu ve Allah’ın nimetini tamamlayarak razı olduğu.(183)-(184)
Bu ayet, bazılarının ifadesine göre, İslam’daki son farizayı açıklamış ve bundan sonra artık farz bir hüküm açıklanmamıştır.(185)-(186)-(187) Hz. Resulullah da bu ayet nazil olduktan sonra, din kamil ve ikmal bulduğu için Allah’a şükretmiştir.(188) O güne kadar kafirleri ümitsizliğe itecek ve dini ikmal edecek Hz. Ali’nin (a.s) velayetini ilan dışında bir hüküm kalmamıştı. Yalnızca Hz. Ali’nin (a.s) velayetinin ilanı, bu özelliklere sahiptir (kafirlerin ümitsizliğe itilmesi ve dinin ikmal olması).(189) Aynı şekilde bu konu hakkında birkaç rivayet nakledilmiştir.(190)
Bu görüşün mukabilinde, bazıları dinin kamil olması, şeriat ve dinin tamam olması gelecektekilerin ihtiyaç duyacakları hükümlerin beyan edilmesi ile ve yeni bir dinin gelmesine ihtiyaç kalmadığından ötürü olduğunu ileri sürmüşlerdir.(191)
Oysa bu görüş doğru değildir. Hükümlerin kamil olmasının kafirlerin Müslümanların tekrar küfre döneceklerinden ümitsizliğe düşmeleriyle bir ilgisi yoktur. Çünkü onların bir çoğu Peygamberin vefatından sonra zamanla dininin de unutulmaya yüz tutacağını düşünmekte, ancak Peygamberin yerine birini halife tayin etmesiyle hayal kırıklığına uğramış ve ümitsizliğe düşmüşlerdir.(192) Buna ek olarak İslam’ın zahiri gücü hicretin onuncu yılında Gadir-i Hum Vakıa’sında değil, Mekke’nin fethi ile ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla dinin kâmil olması İslam’ın zahiri gücünün o gün ortaya çıkmasında değil, bilakis açıklanan başka faktörlerde yatmaktadır.(193)
Meariç Suresinin İlk Ayetleri
Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) Hz. Ali’nin (a.s) velayetini insanlara ilan ettikten sonra “Numan b. Haris Fahri” diye birisi efendimizin yanına gelerek itirazda bulundu ve şöyle dedi: “Bizlere tevhit ve peygamberliğini, cihat, hac, oruç, namaz ve zekâtı emrettin. Bizler de kabul ettik, ancak bununla kani olmadın ve bu genci atadın ve onu başımıza veli karar kıldın. Acaba bu velayet ilanı kendi tarafından mı idi, yoksa Allah tarafından mı?” Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) efendimiz bu işin Allah tarafından olduğunu açıkladıktan sonra, adam inkâr eder bir hâlette bu hükmün Allah tarafından olması durumunda gökten başına bir taşın düşmesini istedi. Bu esnada gökten bir taş başına düştü ve oracıkta can verdi. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.(194)-(195)-(196)
“İstekte bulunan biri, (muhakkak) gerçekleşecek olan bir azabı istedi. Kâfirler için olan bu (azabı) geri çevirecek yoktur.” (70-1)
Şialara göre bu kişi bu hadisten Hz. Resulullah’tan sonra hilafet ilanı ve Hz. Ali’nin (a.s) ihtiyar sahibi olduğundan başka bir şey anlamamıştır. Eğer Efendimizin hutbesinden Hz. Ali’nin dostluğuna davet olduğunu anlamış olsaydı, bu kişinin Peygamber efendimize itiraz etmesinin ve sonra böyle bir azaba duçar olmasının bir anlamı olmazdı.
ABNA.İR
Dipnotlar
1. Biruni, s. 71
2. Saduk, el-Hisal, c. 2, s. 487.
3. Meclisi, Biharu’l Envar, c. 15, s. 252.
4. İbn Esir, en-Nihayet, c. 2, s. 140.
5. Buhari, c. 4, s. 1599.
6. Taberi, c. 3, s. 152.
7. Halebi, c. 3, s. 360.
8. Taberi, c. 3, s. 149.
9. İbn Hişam, c. 2, s. 601.
10. El-Vakıdi, c. 3, s. 1089.
11. İbn Kesir, c. 5, s. 110.
12. Taberi, c. 3, s. 149.
13. Taberi, c. 3, s. 133.
14. Yakubi, c. 2, s.
15. Halebi, c. 3, s. 289.
16. Vakıdi, c. 3, s. 1079 ve 1080.
17. Halebi, c. 3, s. 289.
18. Taberi, c. 3, s. 152-153.
19. İbn Hişam, c. 2, s. 603 ve 604.
20. Yakubi, c. 2, s. 118.
21. Yakut, c. 2, s. 103.
22. Mufid, Tefsir, c. 1, s. 184.
23. Ayyaşi, c. 1, s. 332.
24. Yakubi, c. 2, s. 1, b. 12.
25. Usdu’l Gabe, c. 5, s. 253.
26. Kuleyni, c. 2, s. 27.
27. Belazuri, c. 2, s. 111.
28. İbn Kesir, c. 7, s. 349.
29. Nesai, c. 5, s. 45.
30. Saduk, Emali, s. 575.
31. Mufid, Aksamu’l Mevla, s. 35.
32. Tusi, el-İktisat, s. 351.
33. Tusi, er-Resail, s. 138.
34. İbn Kesir, c. 7, s. 349.
35. Emini, c. 1, s. 349.
36. Emini, c. 1, s. 158.
37. İbn Hacer, Fethu’l Bari c. 7, s. 61.
38. İbn Fettal Nişaburi, c. 1, s. 9.
39. Tabersi, c. 1, s. 66.
40. İbn Tavus, el-Yakin, s. 343.
41. Alemu’l Huda, c. 1, s. 186.
42. İbn Tavus, el-İkbal, s. 454 ve 456.
43. Ali b. Yusuf Hilli, s. 169.
44. İbn Tavus, et-Tahsin, s. 578.
45. Ali b. Yusuf Beyzavi, c. 1, s. 301.
46. Hüseyin b. Cebur, Varaka, 26–34.
47. İbn Hambel, c. 4, s. 370.
48. İbn Hacer, el-İsabet, c. 3, s. 484.
49. İbn Mağazili, c. 1, s. 66.
50. İbn Hambel, c. 5, s. 370.
51. İbn Hambel, c. 5, s. 88.
52. İbn Hambel, c. 5, s. 84.
53. İbn Hambel, c. 5, s. 119.
54. Hatib, c. 16, s. 348.
55. İbn Mağazili, c. 1, s. 54.
56. Heysemi, c. 9, s. 136.
57. Dulabi, c. 3, s. 928.
58. İbn Hambel, c. 1, s. 118.
59. İbn Hambel, c. 5, s. 366.
60. Emini, c. 1, s. 14-15.
61. İbn Mağazili, s. 112; İbn Esir, Usdu’l Gabe, c. 3, s. 307; Heysemi, c. 9, s. 107.
62. Buhari, c. 1, s. 375.
63. İbn Cezri, s. 49.
64. Belazuri, s. 108.
65. Kunduzi, c. 3, s. 369.
66. Nesai, s. 93- 96- 100- 101- 103- 104- 132.
67. Süleym b. Kays, s. 321.
68. Hakim Hasakani, c. 1, s. 201, h. 211.
69. İbn Fettal Nişaburi, c. 1, s. 89; Tabersi, c. 1, s. 66; İbn Tavus, el-Yakin, s. 343; Alemu’l Huda, c. 1, s. 186.
70. İbn Asakir Dimeşki, c. 2, s. 70.
71. Ali b. Yusuf Hilli, s. 169; İbn Tavus, et-Tahsin, s. 578; Ali b. Yusuf Beyazi, c. 1, s. 301; Hüsyein b. Cebur, s. 26-34.
72. Emini, c. 1, s. 14-15.
73. Fahri Razi, c. 12, s. 49.
74. İbn Ebu’l Hadid, c.1, s. 13.
75. İbn Kesir, c. 5, s. 209.
76. İbn Sabbağ Maliki, c. 1, s. 235.
77. İbn Tavus, el-İkbal, s. 454 ve 456.
78. Muttaki Hindi, c. 13, s. 104- 105- 131- 138- 157- 158 ve 168.
79. İbn Hamza Hüseyni Hanefi, s. 593.
80. Alusi, c. 6, s. 194.
81. Reşit Rıza, c. 6, s. 384.
82. El-Gadir, c. 6, s. 11.
83. Emini, c. 1, s. 14- 15.
84. El-Gadir, c. 1, s. 145.
85. El-Gadir, c. 6, s. 59.
86. El-Gadir, c. 6, s. 59.
87. İbn Tavus, s. 33.
88. Hindi, Mir Hamit Hüseyin.
89. Meclisi, c. 37, s. 181- 182.
90. Hürrü Amuli, c. 2, s. 200- 250.
91. Emini, c. 1, s. 12, 151, 294 ve 322.
92. Bahrani, Seyyid Haşim.
93. Bahrani, Abdullah, c. 3/15, s. 307 ve 327.
94. Seyyid Ali Milani, c. 6 – 9.
95. Taftazani, c. 5, s. 272.
96. İyci, c. 8, s. 361.
97. Tirmizi, c. 5, s. 563.
98. Tahavi, c. 4, s. 212.
99. Hakim Nişaburi, c. 3, s. 118.
100. İbn Kesir, c. 5, s. 209.
101. İbn Hacer, Fethu’l Bari, c. 7, s. 74.
102. İbn Hacer, es-Savaiku’l Muhrike, c. 1, s. 106.
103. İyci, c. 8, s. 361.
104. Tahavi, c. 4, s. 212.
105. Vakıdi, c. 3, s. 1079 ve 1080.
106. Halebi, c. 3, s. 289.
107. Bkz. Mufid, Aksamu’l Mevla, s. 28 ve sonrası.
108. Mufid, el-İfsah, s. 32.
109. Tusi, el-İktisad, s. 345.
110. Hilli, Keşfu’l Murad, s. 369.
111. Fahri Razi, el-Erbain, c. 2, s. 283.
112. İyci, c. 8, s. 360 ve 365.
113. Taftazani, c. 5, s. 273 – 275.
114. İyci, c. 8, s. 360 – 365.
115. Taftazani, c. 5, s. 273 – 275.
116. Fahri Razi, el-Erbain fi Usulu’d Din, c. 2, s. 283.
117. İyci, c. 8, s. 360 – 365.
118. İyci, c. 8, s. 361.
119. Fahri Razi, et-Tefsir, c. 29, s. 459.
120. Taftazani, c. 5, s. 273.
121. Şerif Murtaza, c. 2, s. 270.
122. Şerif Murtaza, c. 2, s. 270.
123. Fahri Razi, et-Tefsiru’l Kebir, c. 29, s. 227
124. Fahri Razi, et-Tefsir, c. 29, s. 227.
125. Emini, c. 1, s. 624.
126. Fahri Razi, el-Erbain fi Usulu’d Din, c. 2, s. 283.
127. Şerif Murtaza, eş-Şafi, c. 2, s. 277.
128. Kur’an-ı Kerim, Ahazab Suresi, 6. Ayet.
129. İbn Manzur, c. 15, s. 407, veli maddesi.
130. Ezheri, c. 15, s. 324 – 327.
131. Fuyumi, c. 1 – 2, s. 672.
132. İbn Faris, c. 6, s. 141.
133. Tureyhi, c. 1, s. 462.
134. Bestani, s. 985.
135. Firuz Abadi, s. 1209.
136. İbn Manzur, c. 15, s. 411.
137. Ezheri, c. 15, s. 322.
138. Tureyhi, c. 1, s. 464 – 465.
139. Ahzab, 6.
140. Tusi, et-Tibyan, c. 8, s. 317.
141. Beyzavi, c. 4, s. 225.
142. Zamahşeri, c. 3, s. 523.
143. Zamahşeri, c. 3, s. 525.
144. Fahri Razi, el-Erbain, c. 2, s. 283.
145. İbn Esir, Usdu’l Gabe, c. 1, s. 439.
146. Yakubi, c. 2, s. 118.
147. İbn Kesir, c. 7, s. 348 ve 349.
148. Belazuri, c. 3, s. 108.
149. Emini, c. 1, s. 657.
150. Menavi, c. 6, s. 217.
151. İbn Hambel, c. 4, s. 281.
152. İbn Mağazili, c. 1, s. 46.
153. İbn Kesir, c. 7, c. 349.
154. Emini, c. 1, s. 667.
155. Tusi, el-İktisad, s. 351.
156. Seyyid Razi, s. 43.
157. Seyyid Razi, s. 43.
158. Delailu’s Sıdk, c. 4, s. 340.
159. Seyyid Razi, s. 43.
160. Tabersi, İhticac, c. 1, s. 181.
161. Emini, c. 2, s. 51 ve 495.
162. Hâkim Nişaburi, c. 3, s. 419.
163. İbn Kesir, c. 5, s. 211.
164. Tabersi, el-İhticac, c. 1, s. 181.
165. Meclisi, c. 33, s. 41.
166. İbn Kesir, c. 7, s. 304.
167. Saduk, Emali, s. 22.
168. İbn Kuteybe, c. 1, s. 580.
169. İbn Mağazili, c. 1, s. 62.
170. Saduk, Emali, s. 162.
171. Emini, c. 1, s. 664.
172. Kummi, c. 1, s. 171.
173. Tabersi, Cevamiu’l Camii, c. 1, s. 343.
174. Suyuti, c. 2, s. 298.
175. Ayyaşi, c. 1, s. 332.
176. Ayyaşi, c. 1, s. 331.
177. Tabersi, Mecmeu’l Beyan, c. 1, s. 334.
178. Fahri Razi, c. 12, s. 401.
179. Fahri Razi, c. 12, s. 400 – 402.
180. Bahrani, c. 2, s. 227.
181. Tabatabai, c. 5, s. 181.
182. Mekarim Şirazi, c. 4, s. 285.
183. Ayyaşi, c. 1, s. 293.
184. Kummi, c. 1, s. 162.
185. Fahri Razi, c. 11, s. 288.
186. Suyuti, c. 2, s. 259.
187. Tabatabai, c. 5, s. 168 – 175.
188. Ayyaşi, c. 1, s. 293.
189. Taberi, Camiu’l Beyan, c. 5, s. 51.
190. Tabatabai, c. 5, s. 284.
191. Tabatabai, c. 5, s. 279.
192. Tabersi, Mecmeu’l Beyan, c. 10, s. 530.
193. Kurtubi, c. 19, s. 278.
194. Sa’lebi, c. 10, s. 35.
195. Hürri Amuli, c. 3, s. 311, 476, 584, 601; c. 4, s. 166 ve 472.
196. Tabersi, c. 1, s. 66 ve 84.
Kaynaklar
* el-Vakıdi, Muhammed b. Ömer, el-Mağazili, araştırma: Marseden Cunes, Beyrut, müessese el-A’lemi, üçüncü baskı, k. 1409.
* Tusi, er-Resailu’l Aşer, Kum, müessese en-Neşru’l İslami, k. 1414, ikinci baskı.
* Yakubi, Ahmed b. Ebu Yakub, Tarihi Yakubi, Beyrut, daru sadır.
* İbn Ebi’l Hadid, Şerhu’l Belaga, araştırma: Muhammed Ebu’l Fazlı İbrahim, Kahire, daru ihya kutubu’l Arabi.
* İbn Ebu’l Feth Erbili, Keşfu’l Gumme, Beyrut, daru’l Adva.
* İbn Esir, Usdu’l Gabe, tahkik: Muhammed İbrahim Bena, Beyrut, daru’ş Şueb.
* İbn Esir, Nihayet, tahkik: Tahir Ahmed ez-Zavi, Beyrut, el-Mektebetu’l İlmiyye.
* İbn Betrik, Umdet, Kum, Camiu Müderrisin.
* İbn Cezri Şafii, Esna’l Metalib, Beyrut, daru’l Kutubu’l İlmiyye,
* İbn Cevzi, Tezkiretu’l Havas, Beyrut, Müessese Ehlibeyt.
* İbn Hacer Askalani, el-İsabet, tahkik: Adil Ahmed Abdulmevcut, Beyrut, daru’l Kutubu’l İlmiyye.
* İbn Hacer Askalani, Tehzibu’t Tehzib, Beyrut, Daru Sadır.
* İbn Hacer Askalani, Fethu’l Bari Şerhi Sahihu’l Buhari, Beyrut, daru’l Kutubu’l İlmiyye, k. 1427.
* İbn Hamza Hüseyni Hanefi, el-Beyan ve’t Tarif, Beyrut, Mektebetu İlmiyye.
* İbn Hambel, Ahmed, Müsned-i Ahmed, Beyrut, daru İhyau’t Turas el-Arabi, k. 1414.
* İbn Halakkan, Vefayatu’l A’yan, Tahkik: İhsan Abbas, Beyrut, daru’s sakafet.
* İbn Saad, Tabakatu’l Kubra, daru Sadır, Beyrut.
* İbn Şehri Aşub, Menakibu Al-i Ebu Talib, Necef, mektebetu haydariye.
* İbn Sabbag Maliki, el-Fusulu’l Muhimme, tahkik: Sami el-Gureyri, Kum, Daru’l Hadis.
* İbn Tavus, el-İkbal, Tahran, daru’l kutubu’l İslamiyye.
* İbn Tavus, et-Tahsin, Kum, Daru’l Kitab.
* İbn Tavus, et-Taraif, Kum, Matbaa Hayyam.
* İbn Tavus, el-Yakin, tahkik: Muhammed Bakır Ensari, Kum, daru’l kitab.
* İBn Abdurabbe, Akdu’l Ferid, Beyrut, daru ve mektebetu’l Hilal.
* İbn Abdu’l Bir, tahkik: Ali Muhammed Becavi, Beyrut, daru’l Ceyl.
* İbn Asakir Dimeşki, tercümetu’l İmamu’l Hüseyin min tarihi Medinetu’l Dimeşk, Beyrut, müessese el-Mahmudi.
* İbn Faris, Ahmed, Mu’cem Makayisu’l Lugat, Kum, mektebetu’l İ’lamu’l İslami, k. 1404, birinci baskı.
* İbn Fettal Nişaburi, Ravzatu’l Vaizin, Kum, Şerif Razi.
* İbn Kuteybe Deyneveri, el-İmamet ve’s Siyaet, tahkik: Ali Şiri, Kum, İntişarat Şerif Razi.
* İbn Kalansi, Tarihi Dimeşk, tahkik: Suheyl Zekkar, Dimeşk, daru ihsan.
* İbn Kesir, el-Bidayet ve’n Nihayet, tahkik: Ali Şiri, Beyrut, Daru ihyau’t Turas.
* İbn Mace, Sunenu İbn Mace, Beyrut, daru ihya Kutubu’l Arabi.
* İbn Mağazili, Menakibu Ali b. Ebu Talib, Tahran, mektebetu’l İslamiye.
* İbn Hişam, Abdu’l Melik, es-Siyretu’n Nebeviyye, tahkik: Mustafa es-Saka ve İbrahim el-Abyari ve Abdul Hafız Şelbi, Beyrut, Daru’l Marifet.
* Ebu Naim İsfahani, Ahbaru İsfahan, Londra, matbaa Beril.
* Ebu’l Ferec İsfahani, el-Egani, Beyrut, daru’l Fikir.
* Ebu Fevaris, Erbain, hatlı.
* Ahmed b. Abdullah Taberi, Zahairu’l Ukba, Kahire, mektebetu’l Kudsi.
* Ahmed Hambel Şeybani, Müsned-i Ahmed b. Hambel, Beyrut, Daru İhya et-Turasu’l Arabi.
* Alusi, Ruhu’l Maani, Beyrut, daru’l kutubu’l ilmiyye.
* Emini, el-Gadir, Beyrut, daru’l kitab el-Arabi.
* Ensari, Muhammed Bakır, Hitabe Gadir, Kum, intişar Delilima.
* İyci, Mir Seyyid Şerif, Şerhu’l Mevakif, Kum Ofset, mektebetu Şerif Razi, k. 1325.
* Bahrani, Seyyid Haşim, Keşfu’l Muhim fi tariki Haber Gadir-i Hum, Kum, intişar Humayı Gadir.
* Bahrani, Seyyid Haşim, el-Burhan fi Tefsiri’l Kur’an, Kum, müessese Biset.
* Bahrani, Abdullah, Avalimu’l Ulum, Kum, Müessese İmam Mehdi.
* Buhari, Tarihu’l Kebir, tahkik: Seyyid Haşim Nedvi, Beyrut, daru’l Fikr.
* Belazuri, Ensabu’l Eşraf, tahkik: Muhammed Bakır Mahmudi, Beyrut, müessese A’lemi.
* Biruni, Muhammed b. Ahmed, el-Asaru’l Bakiye fi’l Kurunu’l Haliye, Tahran, neşr miras mektup, k. 1422.
* Beyzavi, Abdullah, Envaru’t Tenzil ve Esraru’t Tevil, Beyrut, Daru ihya’t Turas el-Arabi, k. 1418.
* Beyhaki, el-İtikad, Beyrut, Daru’l Afaku’l Cedide.
* Tirmizi, Sünen Tirmizi, Beyrut, daru’l Marifet.
* Taftazani, Saaduddin, Şerhu’l Makasid, Kum Ofset, mektebetu’ş Şeri Razi, k. 1409.
* Sa’lebi, Ahmed b. İbrahim, el-Keşfu ve’l Beyan an Tefsiru’l Kur’an, Beyrut, daru ihyau’t Turas el-Arabi, k. 1422.
* Hâkim Hasakani, Şevahidu’t Tenzil, tahkik: Muhammed Bakır Mahmudi, Tahran, Vezaratu İrşadu’l İslami.
* Hâkim Nişaburi, el-Müstedrek, tahkik: Yusuf Abdurrahman Maraşali.
* Hurrü Amuli, Cevahiru’s Seniyye, Ebu’l Kasım Muhammed Sadık Hüseyni, Bombay.
* Hurrü Amuli, İsbatu’l Huda, Beyrut, Müessese A’lemi lil-Matbuaat.
* Hüseyin b. Cebur, Nehcü’l İman, Meşhed, İmam Hadi (a.s) Kütüphanesi hatlı nüsha.
* Halebi, es-Siyretu’l Halebiye, Beyrut, Daru’l Marifet.
* Hilli, Hasan b. Yusuf, Keşfu’l Murad, Kum, Neşr İslami, k. 1413, dördüncü baskı.
* Hamuyuni Cuveyni, Feraidu’s Simteyn, Tahkik: Muhammed Bakır Mahmudi, Beyrut, müessese Mahmudi.
* Hatib Bağdadi, Tarihi Bağdad, tahkik: Mustafa Abdul Kadir, Beyrut, daru’l kutubu’l ilmiyye.
* Harezmî, Menakib, Meşhed, intişar Burhan.
* Dulabi, el-Kunye ve’l Esma, Beyrut, daru İbn Hazm.
* Zehebi, Tarihu’l İslam, Beyrut, Daru’l Kitabi’l Arabi.
* Reşit Rıza, el-Menar, Beyrut, Daru’l Marifet.
* Zerendi Hanefi, Nezm Dureru’s Simteyn, muhakkik: Seyyid Ali Aşur, Beyrut, Daru İhya Turas.
* Zamahşeri, Mahmud, el-Keşşaf an Hakaik Gavamis et-Tenzil, Beyrut, Daru’l Kitabu’l Arabi, k. 1407.
* Süleym b. Kays, Kitabu Süleym, tahkik: Muhammed Bakır Ensari, Kum, el-Hadi.
* Suyuti, Celalettin, Ed-Durru’l Mensur fi tefsiri’l Me’sur, Kum, Ayetullah Necefi Mer’aşi kütüphanesi, k. 1404.
* Seyyid Razi, Muhammed b. Hüseyin, Hasaisu’l Eimme, Meşhed, Astan Kuds, k. 1406.
* Şerif Murtaza, İlmu’l Huda, eş-Şafi fi’l İmamet, Tahran, müessese es-Sadık, k. 1410, ikinci baskı.
* Şuşteri, İhkaku’l Hak, Kum, mektebetu Ayetullah Mer’aşi.
* Şevkani, Fethu’l Kadir, Dimeşk, Daru İbn Kesir.
* Saduk, el-Hisal, Tashih Ali Ekber Gaffari, Kum, Camiu Müderrisin, ş. 1362.
* Saduk, Emali, Tahran, Kütuphane İslami.
* Saduk, İlelu’ş Şerai, Daru’l Hiccet lil-Sekafet.
* Saduk, Uyun-u Ahbari er-Rıza, Şiraz, intişar İslamiye.
* Saduk, Maaniu’l Ahbar, Tahran, Daru’l Kitabu’l İslamiye.
* Tabatabai, Muhammed Hüseyin, el-Mizan fi Tefsiri’l Kur’an, Kum, Neşri İslami, k. 1417, beşinci baskı.
* Tabersi, Ahmed b. Ali, el-İhticac, tashih: Muhammed Bakır Horasani, Meşhed, neşri Murtaza.
* Tabersi, Fazıl b. Hasan, Cevamiu’l Cami, Tahran, intişar Tahran Üniversitesi ve Kum Havza ilimleri müdüriyet, ş. 1377.
* Tabersi, Fazıl b. Hasan, Mecmeu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, Mukaddime, Muhammed Cevad Belaği, Tahran, Nasır Husrev, ş. 1372, üçüncü baskı.
* Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), tahkik: Muhammed Ebu’l Fazl İbrahim, Beyrut, Daru’t Turas, k. 1387, ikinci baskı.
* Taberi, Muhammed b. Cerir, Camiu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, Beyrut, Daru’l Marifet, k. 1412.
* Tahavi, Ahmed b. Muhammed, Beyan Müşkilu’l Asar, Daru’n Neşr.
* Tureyhi, Fahrettin, Mecmeu’l Bahreyn, Tahran, Murtaza, ş. 1375, ikinci baskı.
* Tusi, el-İktisad fima yetellaku bi’l İ’tikad, Daru’l Adva, k. 1406, ikinci baskı.
* Tusi, Emali, Kum, daru’s sakafet.
* Tusi, Tibyan, Beyrut, Ahmed Habip Kusayr baskısı.
* Alemu’l Huda, Nezhetu’l Kiram, tahkik: Muhammed Şirvani, Tahran, intişar Terakki.
* Ali b. İbrahim Kummi, Tefsiri Kummi, Tahkik: Musevi Cezairi, Kum, daru’l Kitab.
* Ali b. Yusuf Beyazi, es-Sıratu’l Mustakim, Necef, Matbaa Hahdariye.
* Ali b. Yusuf Hilli, el-Udedu’l Kaviyye, Kum, Ayetullah Mer’aşi Kütüphanesi.
* Ayyaşi, Tefsiri Ayyaşi, tahkik: Resuli Mehallati, Tahran, mektebetu’l İlmiye İslamiyye.
* Fahri Razi, Tefsiri Razi, Beyrut, daru ihya et-Turas.
* Firuz Abadi, Muhammed b. Yakub, el-Kamusu’l Muhit, Beyrut, daru’l Kutubu’l İlmiye.
* Fuyumi, Ahmed b. Muhammed, el-Misbahu’l Munir, Kum, müessese daru’l hicret, k. 1414, ikinci baskı.
* Kurtubi, Muhammed b. Ahmed, el-Camiu lil-Ahkamu’l Kur’an, Tahran, Nasır Husrev, ş. 1364.
* Kunduzi, Yenabiu’l Meveddet, Tahkik: Seyyid Ali Cemal Eşref, Tahran, daru’l usve.
* Muttaki Hindi, Kenzu’l Ummal, Beyrut, müessese er-Risalet.
* Meclisi, Biharu’l Envar, Beyrut, müessese el-Vefa.
* Mesudi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cevahir, tercüme: Ebu’l Kasım Payende, Tahran, intişar İlmi ve Ferhengi.
* Müslim Nişaburi, Sahih Müslim, Beyrut, daru’l Fikr.
* Muzaffer, Muhammed Hüseyin, Delailu’s Sıdk, Kum, müessese Alulbeyt (a.s), k. 1422.
* Mufid, Eksamu’l Mevla, Kum, el-Mutemeru’l Âlemi lil-Şeyh el-Mufid, k. 1413.
* Mufid, Muhammed b. Muhammed, İhtisas, Tahran, intişar ilmi ve ferhengi.
* Mufid, Muhammed b. Muhammed, el-İfsah fi’l İmamet, Kum, el-Mutemeru’l Âlemi lil-Şeyh el-Mufid, k. 1413.
* Mufid, Muhammed b. Muhammed, Tefsiru’l Kur’anu’l Mecid, tahkik: Seyyid Muhammed İyazi, Kum, Merkez intişar defteri tebligatı islami, k. 1422.
* Mukrizi, el-Hutet ve’l Asar, Beyrut, daru’l Kutubu’l ilmiyye.
* Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsiri Numune, Tahran, daru’l kutubu’l İslamiyye, ş. 1378.
* Menavi, Zeynuddin Muhammed, Feyzu’l Kadir şerhi’l Camii’s Sağir, Mısır, el-Mektebetu’l Fikriyye el-Kubra, k. 1356.
* Milani, Nefahatu’l İzhar fi Hulaseti Abakatu’l Envar, Kum, intişar Ala.
* Nesai, Hasaisu Emirulmuminin, Kahire, Taba Haydariye.
* Nesai, Sunenu’l Kubra, tahkik: Abdul Gaffar Süleyman, Beyrut, daru’l kutubu’l ilmiye.
* Nuri, Müstedrek Vesail, Beyrut, Müessese Alulbeyt.
* Hindi, Abakatu’l Envar, Beyrut, daru’l kutubu’l İslami.
* Heysemi, Mecmeu’z Zevaid, Beyrut, daru’l fikr.
* Heysemi, Ali b. Ebu Bekir, Mecmeu’z Zevaid ve Menbau’l Fevaid.
* Yakut, Şahabaddin Ebu Abdullah, Mu’cemu’l Buldan, Beyrut, Daru Sadır, ikinci baskı, k. 1995.
source : abna24