Turkish
Thursday 16th of May 2024
0
نفر 0

Türkiye İçin Yeni Tehditler ve Çözümler

Toplum bilimcilerin bir “top teorisi” vardır. Denir ki, “top dolu bir odada en alttan bir tek top çekip aldığınızda oda içerisindeki tüm topların yeri ve pozisyonu değişmiş olur”. Yeni Dünya Düzeni adıyla global bir imparatorluk kurmak hayalinde olan küresel istikbar, “Büyük Ortadoğu
Türkiye İçin Yeni Tehditler ve Çözümler

Toplum bilimcilerin bir “top teorisi” vardır. Denir ki, “top dolu bir odada en alttan bir tek top çekip aldığınızda oda içerisindeki tüm topların yeri ve pozisyonu değişmiş olur”. Yeni Dünya Düzeni adıyla global bir imparatorluk kurmak hayalinde olan küresel istikbar, “Büyük Ortadoğu Projesi” olarak adlandırdığı emperyal müdahale ile Ortadoğu’da alttan bir top çekmeyi başardı.

Özellikle Suriye Vekalet Savaşı ile Ortadoğu’da siyasi, dini, ekonomik, kültürel başta olmak üzere her türden denge altüst oldu. Öyle ki, olayların gidişat ve sonuçları üzerine kafa yoran en keskin ve derin analistler bile gelişmeleri okumada çaresiz kalıyor. Zira her yeni gün, bölgede tüm dengelerin yeniden şekillenmesine ve kartların yeniden karılmasına yol açacak gelişmelere gebe olarak doğuyor.

Türkiye, “Büyük Ortadoğu Projesi”nin giriş bölümü olan “Arap Baharı”nın Libya sahnesinden itibaren proje içerisinde aktif bir rol aldı. Figüranlık olarak başlayan bu rol ana sahne olan Suriye Vekalet Savaşı sırasında başrole yükseldi.

Ancak iki bin on bir yılının baharında birkaç ay içinde Osmanlı’nın hinterlandı üzerinde “bölgesel lider, küresel oyun kurucu” olma hayali ile çıkılan yolun sonu tam bir hüsranla bitti. Ne Osmanlı’nın hinterlandına ulaşılabildi ve ne de bölgesel lider pozisyonuna! Boydan boya terörize olmuş Suriye sınırı, milyonlarca mülteci, içe yansımış; gerginlikler, kutuplaşmalar, terör eylemleri; siyasi, ekonomik, ticari kayıplar; ilişkiler kopmuş, örtülü savaş pozisyonuna gelinmiş komşular… ise işin cabası.

Tüm bu meseleler bu haliyle kapanmış olsa insan “zararın neresinden dönersen kardır” diyebilir. Ancak “Amerika ve İsrail”in başını çektiği “küresel istikbar”ın plan ve projeleri kapsamında olayların gelişimini okumaya yöneldiğimizde Türkiye’yi çok daha büyük tehditlerin beklediğini tespit edebilmek için illaki dahi olmaya gerek yok.

Bir ülkenin bir toplumun aydın ve entelektüellerinin öncelikli sorumlulukları olup biteni onaylamak değil, her türden taassuptan sıyrılarak geleceği doğru okumak, etkin ve yetkinleri uyarmak ve onlara yol göstermektir. Evet, Türkiye’yi birçok eni tehdit beklemekte. Ancak akıl ve basiret sahipleri için bunlar çözümsüz de değildir. Önce tehditlerin en acil ve hayati olanları tespit edip çerçevesini çizelim ardından çözüm önerilerimizi sunalım.

1- Peşaverleşme Sendromu: Küresel istikbar “Büyük Ortadoğu Projesi” adıyla yirmi iki İslam ülkesinin sınır ve rejimlerine dönük emperyal harekatı başlatırken Türkiye bundan hariç değildi. Sadece sıralama da belki öncelikli değildi. Bu durum Türkiye’yi göreceli bir hülyaya itti ve kendini her türden emperyal plan ve hedefin görmesine yol açtı. Oysa küresel istikbarın en büyük planlarından biri hiç kuşkusuz yıkıcı terörü Türkiye’ye sıçratmak, onu parçalamak hiç olmazsa zayıf ve çaresiz düşürerek kendisine mahkum etmektir. Zira parçalanmış ya da zayıf ve çaresiz bırakılmış bir Türkiye emperyalizm ve siyonizmin Ortadoğu planlarının en önemli aşamalarından biridir.

Direkt veya dolaylı yüzden fazla ülkenin destek verdiği “küresel istikbar cephesi”, Suriye Vekalet Savaşı’nda pek çok kazanım elde etmekle birlikte “Direniş Cephesi” karşısında ana hedeflerinden oldukça uzak bir noktaya düştü. (Elbette bu durum pes ettiği ya da vazgeçtiği anlamına gelmiyor.) Suriye Hükümeti her geçen gün ülke de tekfirci terör karşısında kontrol ve etkinliğini artırma da. Bu gelişmeye paralel olarak Irak’ta da tekfirci terörün etkinliği ciddi bir şekilde kırılmış ve tekfirci terör ülkenin kuzeyine (Türkiye sınırına) doğru sıkıştırılmış durumda.

Tüm bunların manası nedir? Bunun manası şudur: Gerek Irak’ta ve gerekse Suriye’de hareket ve yaşam alanları daralan tekfirci yapılar Türkiye’ye doğru gelecekler. Türkiye’de mecburen bunlarla ya mücadele ya da uzlaşı yolunu seçecek. Uzlaşıyı seçse, uluslararası arenada terörist hamisi konumuna düşüleceği gibi Türkiye terörist cennetine dönüşecek. Mücadele yolunu seçse (ki doğrusu budur), bu seferde içeride ve dışarıda bu tekfirci örgütlerin her türden hedefi olacak. Emperyalizm ve siyonizm doksanlı yıllarda Pakistan’a uyguladığı planı adım adım Türkiye’ye uyguluyor!

2- Sünni Ordusu Meselesi: Küresel istikbar şu ana kadar tüm hile desise ve çabalarına rağmen Ortadoğu’da ki mücadeleyi bir mezhep savaşına dönüştüremedi. Ancak küresel istikbar emellerinden ve desiselerinden vazgeçmiş değildir. Amerika, son olarak küresel tetikçisi ve uşağı vahhabizmin müşahhas hali Suud-i Arabistan eliyle bir “Sünni Ordusu” projesini sahaya koydu. Şimdilik ne türden fesat ve felakete yol açacağınıtahmin zor olduğu bu projenin belirli bir aşamaya kadar kotarıldığı da maalesef bir gerçek.

İsrail karşısında şu ana kadar İslam ümmetinin yegane izzet ve onur kaynağı olan Hizbullah’ın önce “Körfez İşbirliği Konseyi” ve hemen ardından “Arap Birliği” tarafından terörist(!) örgüt ilan edilmesi ile Suud-i Arabistan’ın açıktan Mısır ve Türkiye’nin örtülü İsrail ilişkileri dikkate alındığında projenin ilerlediği yolun hiç de hayır olmadığını söylemek kehanet olmasa gerek.

3- Doğu/Kürt Meselesi: Şu an bazı Doğu il ve ilçelerinde PKK ile düşük yoğunluklu bir savaşın seyrettiği kamuoyu nezdinde aşikar bir durum.

Son on yılda izlenen yanlış stratejiler: Irak Merkezi Hükümeti’nin bypass edilerek Kuzey Irak Yönetimi’ni meşrulaştırma ve parlatma çabası, Suriye sınırının güvensizleştirilmesi ve geçirgen hale getirilmesi ile Suriye Merkezi Hükümeti’ne karşı her türden muhalif ve tekfirci yapılara sağlanan imkanlar, İç politikada mezhepçi, kavmiyetçi ve ayrıştırıcı bir dil ve söylem inşa edilmesi ve benzeri etkenler dolayısıyla bu savaşı kendi ellerimizle hazırladık desek yeridir.

Şehirlerin savaş alanına dönüştürülüp bir kez temizlendikten sonra meselenin ila nihaye kapanacağını düşünmek safdillik olur. Yaz aylarıyla beraber doğanın kamuflaj ve hareket kabiliyetini kullanacak terörün olayları tırmandıracağını öngörmek zor değil. Hele emperyalizm ve siyonizmin bölgedeki hedefleri dikkate alındığında bunu beklemek gerek.

4- Azerbaycan – Ermenistan Gerilimi: Bilindiği üzere Türkiye, Azerbaycan’ı kardeş ülke kabul etmekte. Hatta Türkiye-Azerbaycan ilişkisini ifade etmede “Bir millet iki devlet” sözü darbı mesel haline gelmiştir. Türkiye’nin yüz yıllık problemli komşusu Ermenistan, aynı zamanda Azerbaycan’ın baş düşmanıdır. Yıllardır süregelen Azerbaycan-Ermenistan gerilimi son birkaç günde sıcak çatışmaya dönüşmüş ve gerginlik had safhaya varmış durumda.

Bu iki ülke arasındaki gerginlikler reel bir gerçekliktir. Ancak küresel istikbar bu gerçeklik üzerinden Ortadoğu’da ki tekfirci cihadist hareketi/terörü Kafkasya’ya taşımanın hesabını yapmaktadır. Zira böyle bir hamle ile hem Türkiye-Rusya ilişkilerine ölümcül bir darbe vurulacak hem savaş İran’ın batı ve kuzey sınırlarına taşınacak ve hem de Rusya’ya içerden bir cephe açılacak.

Tüm bu tehdit ve tehlike tespitlerinden sonra sorumlu bir aydın olarak yapmamız gereken bir de çözüm yollarını göstermektir.

1- Türkiye, şartsız koşulsuz tekfirci cihadist hareketlerin tümüne karşı durmalı. Bu yapı ve örgütlerin hiçbirine kesinlikle teorik ya da pratik bir müsamaha alanı bırakmamalı. Ayrıca ülke içerisinde Vahhabi düşüncenin zemin bulmaması ve yaygınlaşmaması için her türden teorik ve pratik tedbir alınmalı.

2- Türkiye, Suriye Vekalet Savaşı’nda muhalif taraf olmaktan çekilmeli. Suriye’nin parçalanması Türkiye’nin parçalanmasının kapısını aralayacağından mutlak bir şekilde Suriye’nin toprak bütünlüğü savunulmalı ve pratik buna uygun hale dönüştürülmeli. Suriye meşru hükümeti ile bir an önce iletişim kurulmalı ve gerek tekfirci yapılara karşı ve gerekse sınır güvenliğine karşı işbirliği yapılmalı.

3- Irak’ta tek resmi muhatap olarak Merkezi Hükümet’e dönülmelidir. Irak’ın toprak bütünlüğü de mutlak olarak savunulmalı, Irak’ın tekfirci örgütlerle mücadelesi koşulsuz desteklenmelidir. Ayrıca geçici ve lokal kazanımlar adına Irak içerisinde federatif yapıların palazlandırılması hele hele daha sonra Türkiye’nin parçalanmasının kapılarını aralayacak bağımsızlığa teşvik gafletine düşülmemelidir.

4- İslam İnkılabı’nı bölgesel rakip görme anlayışından vazgeçilmelidir. İslam İnkılabı’nın bölgesel meselelerin hallinde ve bölgenin her türden yeniden inşasında sırtımızı yaslayabileceğimiz kadim bir dost, kardeş, karındaş ve partner olduğunun farkına varmalıyız.

5- Bölge sorunlarının bu sorunların ana müsebbibi olan “küresel istikbar” (yani Amerika, İsrail ve paydaşları) ile bir ve beraber olarak çözmenin mümkün olmadığını artık anlamalıyız. Ve yine anlamalıyız ki, bölgenin sorunları ancak bölgenin sahip ve mukimleri muhatap alınarak çözülebilir. Küresel istikbarın bölgesel baskı ve sultası da ancak bölge milletleri ile bir olarak kırılabilir. Küresel istikbara yaslanarak halklar ve milletler nezdinde “lider” olmak mümkün değildir. Ortadoğu halk ve milletlerine lider olmanın yolu, bölgede küresel istikbarın hegemonyasını kırmaktan geçmektedir.

6- Ülke etkin ve yetkinleri gerek söylem ve gerekse eylemde “mezhepçi ve kavmiyetçi” duruş sergilemekten kesinlikle ve mutlak şekilde vazgeçmelidir. Ülkede hangi etnik köken ve hangi inançtan, mezhepten olursa olsun tüm yurttaşlara “adalet, eşitlik, hürriyet” temelli bir yaklaşım serdedilmelidir. Ülkede kaynak kullanımı ve özellikle bürokratik yönetimin oluşturulmasında “eşit yurttaşlık” ana ilkesi çerçevesinde liyakat ve kabiliyet esaslı bir mantığa geçilmelidir. Hiçbir etnik köken ya da inanç grubu bu alanlarda iltimas sahibi olmamalı ve yine hiçbir etnik köken ya da inanç grubu bu durumundan dolayı bu haklardan mahrum bırakılmamalıdır.

8- Rusya ile anlamsız bir şekilde kesilen ve dondurulan ilişki biçimi kesinlikle Türkiye’nin lehine değildir. Bu durum Türkiye’yi daha çok yalnızlığa itmekte ve küresel istikbara mahkum etmekte. Ayrıca Azerbaycan-Ermenistan geriliminin sıcak bir savaşa dönüşmesi bunca tehdit ve tehlike içerisinde de şu an itibariyle Türkiye’nin kesinlikle lehine değildir. Ön kabuller, yersiz inat ve tarihi taassuplardan sıyrılıp devlet aklı ile hareket etmeli ve Rusya ile ilişkiler onarılmalıdır. (Bu konuda İran’ın arabuluculuğu istenebilir.) Ayrıca Azerbaycan’a olan desteğimizi hissettirmekle beraber bölge için itidal çağrısını söylem ve eylem olarak ortaya konulmalıdır.


source : abna24
0
0% (نفر 0)
 
نظر شما در مورد این مطلب ؟
 
امتیاز شما به این مطلب ؟
اشتراک گذاری در شبکه های اجتماعی:

latest article

Mehdilik inancını karalama çabaları; Kin mi? Cahillik mi?
Cebrail’in Peygamber Efendimize Öğrettiği Dua: Cevşen’i Kebir
el-Mizanda abdest ayetinin aciklamasi
ASRIMIZ AYNASINDA NEHC’UL BELAĞA
İSLAM'DA MEHDİLİK
Amel Defteri
Ramazan Ayında Gece ve Gündüz Yapılması Gereken Tüm Dua ve Ameller
Nasıl İhlaslı Olabiliriz?
Hz. Fatıma'nın "Fedekiye Hutbesi"nin Tam Metni
İmam Sadık"ın (a.s) İmameti Tebliğ Etmesi (2)

 
user comment