(Ey Peygamber! Müslümanlara) De ki: Sizden tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum; istediğim, ancak yakınlarıma (Ehl-i Beytime) sevgidir.” (Şûra Sûresi: 23)
Hz. Peygamber (s.a.a), bu ayetten kimlerin kastedildiğini ve sevgileri ve itaatleri farz olanların kimler olduğunu Müslümanlara beyan etmiştir.
Tefsir, hadis ve tarih yazarları bu ayetteki “Kurba” (Peygamber'in yakınları) kelimesinden maksadın, “Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin (a.s)" olduğunu nakletmişlerdir.
Zemahşerî, Keşşaf adlı tefsirinde şöyle yazıyor: “Nakledilmiştir ki, müşrikler bir gün toplanıp kendi aralarında şöyle konuşuyorlardı: “Acaba Muhammed, yaptıklarından dolayı karşılık olarak bir şey isteyecek mi?” O zaman; "De ki: Sizden tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum; istediğim, ancak yakınlarıma (Ehl-i Beytime) sevgidir.” ayeti nazil oldu.”
Zemahşerî daha sonra sözüne şöyle devam ediyor: “Bu ayet nazil olduğu zaman Peygamber'e: “Ya Resulullah! Sevgi ve muhabbetleri bize farz olan yakınların kimlerdir?" diye sordular. Hz. Peygamber (s.a.a): “Onlar Ali, Fatıma ve iki evlatları Hasan ve Hüseyin'dir." diye buyurdular."[1]
Ahmed b. Hanbel de, Müsned’inde kendi senedi ile Said b. Cübeyr’den, o da İbn-i Abbas’tan (r.a) şöyle naklediyor:
"Meveddet ayeti nazil olduğunuda Peygamber'e: “Ya Resulullah! Sevgi ve muhabbetleri bize farz olan yakınların kimlerdir?" diye sordular. Resulullah: “Onlar Ali, Fatıma ve onların iki evladıdır.” diye buyurdu."[2]
Fahr-i Razî, kendi tefsirinde, Keşşaf tefsirinin sahibi Zemahşerî’den “Âl-i Muhammed” hakkındaki görüşünü naklettikten sonra aynen şöyle yazıyor:
“Benim görüşüme göre, “Âl-i Muhammed” Muhammed’in Ehl-i Beyti, Hz. Muhammed ile irtibatı çok yakın olan kimselerdir. Bu irtibat daha kuvvetli ve daha kâmil oldukça yakınlığın ölçüsü de artacaktır. Hiç şüphesiz, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’in Hz. Peygamber'e olan yakınlıkları, onunla olan irtibatları herkesten daha fazla ve daha kuvvetli idi. Bu, mütevatir olarak nakledilmiş ve ispat olunmuştur. O halde, onların “Âl-i Muhammed” olduğu ortaya çıkıyor.
“Âl” kelimesinin açıklamasında değişik görüşler ortaya atılmıştır. “Âl”dan maksadın “akrabalar” olduğu görüşünü kabul etsek, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’in “Âl-i Muhemmed” olduğu açıktır. Bazıları, “Âl”dan maksadın bütün ümmet olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ama bu görüş batıl bir görüştür. Çünkü bu görüş, “Âl” kelimesinin sözcük anlamına tamamen ters düşmenin yanı sıra, ümmetin tümünün “Âl” sayıldıkları için zekat yemelerinin haram olmasını da gerektirir. Oysa bunun doğru olmadığı ortadadır. Dolayısıyla Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'in “Âl” kelimesinin kapsamına girdikleri kesindir; oysa onlardan başkalarının bu kelimenin kapsamına girmesinde ihtilaf vardır. Başkalarının “Âl” kelimesinin kapsamına girmesi, gerçekte akılın ve naklin hilafınadır.”
[1]- Tefsir-i Kebir, Fahr-i Razî, Şûra Sûresi, 23. ayetin tefsiri.
[2]- Gayet’ul-Meram, Şûra Sûresi, 23. ayetin tefsiri.
source : tebyan