Doğruluk", bütün ahlâki özelliklerin kendisinde toplandığı ve yüksek derecelerin kaynağı olan yüce bir ahlâktır. Arapça"daki karşılığı, ‘Sıdk" ve ‘Sadakat" kelimeleridir.
‘ Sıdk", peygamberlerin (a.s.) sıfatlarından biridir.
Allah (c.c.), müslümanların doğru olmalarını emrederek onların, taşkınlıklardan ve aşırılıklardan uzak durmalarını istemiştir:
"Öyleyse emrolunduğun gibi dosdoğru ol; (sen de) ve seninle beraber tevbe edenler de (hep doğru olun), aşırı gitmeyin! Zira O, (sizin) yaptıklarınızı görmektedir." (1)
Mümin veya münafık, cennetlik veya cehennemlik olan insanlar, bununla birbirinden ayırt edilir. Din binasının temeli olan sıdk, insanlar arasında peygamberlik derecesinden sonra ikinci derecedir. Çünkü Yüce Allah: "Kim Allah"a ve elçisine itaat ederse, onlar Allah"ın nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehid (gerçeği söyleyen alim)ler ve salihlerle beraberdir. Onlar ne güzel arkadaştır"(2) buyurmuş ve iman, İslâm ve sabır sahiplerinin sıdk ehli olduğunu duyurmuştur: "Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik o (kimsenin iyiliği)dir ki Allah"a, ahiret gününe, meleklere ve kitaplara inandı; sevdiği malını, yakınlara, yetimlere, yoksullara yolda kalmışlara, dilencilere, boyunduruk altında bulunan (köle ve esir)lere mal verdi, namazı kıldı, zekat verdi. Anlaşma yaptıkları zaman anlaşmalarını yerine getirenler, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabredenler, işte doğru olanlar onlardır. (Allah"ın azabından) korunanlar da onlardır."(3)
Bu âyet, bu ibadet ve amelleri ihlas ile yapanların sıdk ve takva sahibi olduklarını ve sıdkın İslâm ve iman makamı olduğunu açıkça ifade etmektedir. Cenâb-ı Hak, gönderdiği peygamberlerinden her şeyden önce sıdk ve ihlas ile davranacaklarına dair söz aldığını bildirmektedir: "Biz peygamberlerden (verdiğimiz elçilik görevini yapmak ve hak dine davet etmek hususunda) kuvvetle ahidlerini almıştık. Senden, Nûh"tan, İbrahim"den, Mûsa"dan ve Meryem oğlu İsa"dan (evet) onlardan sapasağlam söz almıştık."(4) Başka bir ayette de: "Ki Allah, sadıkları sıdklarıyla mükafatlandırsın, ikiyüzlülere de dilerse azap etsin yahut tevbelerini kabul buyursun."(5) buyurmuştur.
Hz. İbrahim"in: "Sonra gelen milletler içerisinde benim için bir sıdk dili (doğrulukla anılma) koy. (insanlar beni doğrulukla ansınlar)"(6) diye dua ederek sonra gelen kuşaklar içinde kendisinin sıdk (doğruluk) ile anılmasını dilediğini bildirmiştir. Son elçisi Hz. Muhammed (s.a.a.)"e de girdiği her yere doğrulukla girmeyi ; çıktığı her yerden doğrulukla çıkmayı dilemesini emrederek: "De ki: Rabbim beni (girdireceğin yere) doğruluk girdirişiyle girdir, beni (çıkaracağın yerden) doğruluk çıkarışıyla çıkar (beni nereye göndereceksen hoş bir şekilde oraya girdir ve çıkacağım yerden de hoş bir şekilde çıkar), bana katından yardım eden bir delil var."(7) "İnananlara Rableri katında kendilerine bir (sıdk) doğruluk kademesi olduğunu müjdele."(8) "Takva sahipleri cennetlerde, ırmakların kenarındadır. Güçlü padişahın huzurunda sıdk (doğruluk) koltuklarında memnunluk içindedirler."(9) âyetiyle de inanıp güzel işler yapan müttekîlerin (Allah"tan korkanların) Rab"leri katında, doğruluk makamında bulunacaklarını müjdelemiştir.
Doğruluk, bütün dinî amellerin direğidir. Doğru olmayan ve ibadetlerinde ihlas bulunmayanların amelleri kendilerine bir yarar sağlamaz. Yüce Allah (c.c.) buyurmuştur: "Bu sadıklara, doğrulukların fayda sağlayacağı gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O"ndan razı olmuştur. İşte o büyük başarı budur."(10) ve yine buyurmuştur: "Doğruyu getiren ve onu doğrulayanlar, işte korunanlar onlardır."(11) Bu âyet-i kerime, İslâm dininin doğruluktan ibaret olduğunu vurgulamaktadır. Çünkü sıdk (doğruluk) getiren peygamber ve sıdk"ı doğrulayan müminler, korunanlardır. Peygamber sıdkı getirdiğine göre, demek ki din sıdktan yani, doğruluktan ibarettir. Çünkü Peygamber"in getirdiği dini Allah Teâlâ, doğruluk ile adlandırmıştır.
Müslümanın ahlâki görevlerinden biri de sıdk ve sadakattir. Nerede olursa olsun daima doğru sözlü olmak, asla yalan söylememek, doğruluktan ve adaletten ayrılmamaktır.
(1) Hûd sûresi, 11/112.
(2) Nisâ sûresi, 4/69.
(3) Bakara sûresi, 2/177.
(4) Ahzâb sûresi, 33/7.
(5) Ahzâb sûresi, 33/24.
(6) Şuârâ sûresi, 42/84.
(7) İsrâ sûresi, 17/80.
(8) Yûnus sûresi, 10/2.
(9) Kamer sûresi, 54/54-55.
(10) Mâide sûresi, 5/119.
(11) Zümer sûresi, 39/33.