Hz. İmam Mehdi (ac.)nin cihanşümul inkılabıyla ilgili tartışılan konulardan biri şudur ki;
İmam Mehdi (ac. ) nasıl ve hangi güçle dünyaya egemen müstekbir ve sultacı güçler karşısında duracak ve bütün güçlü fesat medeniyetleri dize getirecek? İmam Mehdi en gelişmiş etkin silahlar ve teçhizatlarla mı bu müstekbir ve ilahi olmayan medeniyetleri çökertecek yoksa başka faktörler mi kullanacak?
Şüphesiz Hz. Mehdi’nin sa. zuhuru ilahi yardımlarla gerçekleşecek ve bütün doğal ve doğa üstü güçler o yüce zatın hizmetinde bulunacak. Fakat Hz. Mehdi(ac)’nin zuhurunun başarı sırrı; kendisinin kainata egemen sünnetullah doğrultusunda hareket etmesiyle bu ilahi sünnetlere koordineli olarak ilahi ve adaletli bir kıyam başlatmasıdır.
Bu konunun aydınlığa kavşması için ilkin tekvin (kainat) ve teşrii (yasa ve kanun) lara egemen ilahi sünnetleri inceleyeceğiz.
Sünnet, sana yüz tutan kısım ve çehre anlamındadır.
Sünnatullah, ilahi ahkâm, marufa emir ve münkerden nahy anlamındadır.
Sünnet ayrıca; olumlu veya olumsuz metod, siyer ve davranış biçimi olarak ta tanımlanır.
En iyi ve mükemmel bir şekilde yaratılan kainat ve evrene egemen şey; sabit ve değişmez sünnet, kanun ve müeyyidelerdir. Bu kanun ve kurallar, tabiat aleminde vuku bulan bütün değişim ve dönüşümlerle, bileşimlere egemendir.
Sünnetullah, fiziki, kimyevi, gezegenler, astronomi ve uzaysal düzene, çevre hayatına, insan hayatına ve bütün varlık alemine egemendir. Yani hiç bir doğal değişim ve dönüşüm bu çerçevenin dışına çıkamaz.
Bu ince ayrıntı ve titiz düzenden dolayı beşeriyet, çeşitli tabii bilim dallarını geliştirip, yasa ve kurallarını keşf ederek, tabiat alemine egemen sistemleri tespit ederek bazı olayların vuku bulmasını hızlandırmakta veya engellemekte, daha özet bir ifadeyle bir çok olay ve olguyu kendi menfaatlerine uygun sevk ve idare etmektedir.
Tabiat alemindeki değişim ve dönüşümlerle bileşimler; sabit yasalar üzerine ve kurumsal bir şekilde oluşturulduğu gibi toplumsal değişim ve oluşumlarda kendine özgü yasa ve kurallar üzerine yaratılıp geliştirilmektedir. İşte beşeri toplumlardaki bütün inişler ve çıkışlar da bu yapısal ilke ve yasalara uygun olarak baş göstermektedir.
Üstad şehid Murteza Mutahhari bu konuda şunları kaydediyor:
"Kuran’ı Kerim “taşkın, kuralsız ve hesapsız bir iradenin tarihi kadere dönüştürdüğü” düşüncesini şiddetle ret ve nefy ediyor. Çünkü Kuran’ı Kerime göre; çeşitli kavimlere egemen kader sabit ve değişmez bir kurala dayanıyor."
Kuran’ı Kerim toplumsal değişim ve dönüşümlere egemen yapısal kanun ve kuralları, sunnetullah olarak nitelendirip, bu ilahi sünnetlerin değişmezliğine değiniyor.
Burada beşeri toplumlara egemen ilahi sünnetlerle daha bir tanışmak için, ilkin Kuran’ı Kerim açısından değişmez sünnetullah ilkesini inceleyip, daha sonra bu “sünnet”lerin bazısına değineceğiz.
İlkin “sünnet” kavramının ansiklopdik anlamını tartışacağız.
1- Sünnet kelimesinin anlamı:
Sünnet, kelime anlamıyla; yol ve metod, huy ve adet, olayın doğası ve özü olarak nitelendirilir.
Sünnet kelimesi başka kavramlarla birleştirilerek başka anlamları da ifade ediyor.
“Ragıb İsfahani” sünnetin anlamını söyle tanımlıyor:
Sünneti peygamber; resullullahın (sav) yolu ve yöntemi sayılıyor.
Allah Taala’nın sünneti, Allah'ın hikmet yolu ve yönetimi, onun metoduna itaat anlamındadır.
İbni Manzur da sünneti şöyle tanımlıyor:
“Sünnet, suret veya çehrenin size doğru yüz tuttuğu kısımdır.
Sünnetullah yani, ilahi ahkâm, marufa emir ve münker’den nahy ilkelerdir. Sünnet ayrıca siyer ve izlenen metod olarak da tanımlanmıştır.
Hadis’i Şerif'te sünnet kelimesiyle türevleri bir çok defa tekrarlanmıştır. Bu kavramdan maksat; yol, yöntem ve siyerdir.
Fayyumi de sünneti; yol, yöntem ve siyer olarak tanımlamıştır. Bir çok müfessir de benzer bir tanımı tercih etmiş bulunuyorlar.
Allame seyyid Muhhamed Hüseyin Tabataba'i de sünnet kavramını şu şekilde beyan ediyor: "Sünnet kelimesi; daimi veya genel bir şekilde devam eden yaygın ve alışık yol alamındadır."
2- Sünnetullahın değişmez olması ilkesi:
Kuran’ı Kerim ilahi sünnetlerin değişmezliğini defalarca vurgulamış bulunuyor. Kur'an’ı Kerim bir çok ayetinde geçmiş ümmetler ve kavimlerin yaşadığı dönemde veya resulu ekremin zamanındaki bazı olayları, Allah’ın değişmez sünnetlerinin yansımaları olarak nitelendiriyor.
Aşağıdaki ayetler buna örnek teşkil etmektedir:
وَإِن كَادُواْ لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الأَرْضِ لِيُخْرِجوكَ مِنْهَا وَإِذًا لاَّ يَلْبَثُونَ خِلافَكَ إِلاَّ قَلِيلاً سُنَّةَ مَن قَدْ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِن رُّسُلِنَا وَلاَ تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْوِيلاً
Onlar, nerdeyse seni yurdundan çıkarmak için tacîz edip duracaklar, fakat sen çıktıktan sonra arkandan onlar da pek az bir müddet kalacaklar.
Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki yol-yordam da buydu ve yolumuzda- yordamımızda bir değişiklik bulamazsın. (İsra - 76 ve 77. ayetler)
Bu ayetlerde müşriklerin İslam peygamberini Mekke’den atma hilelerine ve fitnelerine değinip şu uyarıda bulunuyor; eğer onlar böyle bir işe girişseydiler. Allah’ın değişmez sünneti uyarınca yok ve helak olurlardı.
Kuran’ı Kerim bütün halkı, önceki ümmetlere egemen ilahi sünnet ve kanunları inceleyip, değerlendirme, ona uygun olarak kendi tutum ve kaderlerini belirlemeye ve de inkarcılarla kafirlerin kaderinden ders almaya çağırıyor.
2-2 Ahzab suresinin 60 ila 62. ayetleri:
Bu ayetler, münafıkları Medine’de fesat ve ihtilaf çıkarmak için dedikodu yapmaktan sakındırıp eski ümmetler için uygulanan sünnetlerin benzerinde onlara uygulanacağını belirtiyorlar.
لَئِن لَّمْ يَنتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَدِينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ فِيهَا إِلَّا قَلِيلًا
“Andolsun, eğer münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde kışkırtıcılık yapan (yalan haber yayan)lar (bu tutumlarına) bir son vermeyecek olurlarsa, gerçekten seni onlara saldırtırız Sonra orda seninle pek az bir süre komşu kalabilirler. ” (Ahzap-60)
مَلْعُونِينَ أَيْنَمَا ثُقِفُوا أُخِذُوا وَقُتِّلُوا تَقْتِيلًا
“Lanete uğratılmışlar olarak; nerede ele geçirilseler yakalanır ve öldürüldükce (sürekli) öldürülürler. ” (Ahzap-61)
سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلُ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا
“(bu) daha önceden gelip-geçenler hakkında (uygulanan) Allah’ın sünnetidir. Alllah’ın sünnetinde kesin olarak değişiklik bulamazsın. ” (Ahzap-62)
Allame Tebataba'i bu ayetleri şu şekilde tefsir ediyor:
Allah-u subhan buyuruyorki; Münafıklarla diğer iki kavim’e vaad ettiğimiz azap, sürgün ve öldürme kararı, Allah’ın önceki ümmetlere de uyguladığı karardır. Bir kavim eğer fesat ve fitneciliğe dalarsa, gayri meşru hedefler için halkın arasına ızdırap ve panik havası yaratmak isterlerse, bu yoldan tuğyan ve taşkınlığı engelleyen faktörleri ortadan kaldırmak isterlerse, Bizlerde onlara karşı benzer bir yol izleriz ve sende asla sünnetullah’ta bir değişiklik bulamazsın. Demek ki size uygulanan ilahi karar, önceki ümmetlere karşı da uygulanmış bulunuyor. (9)
2-3) fatır suresinin 42. ve 43. ayetleri:
Kureyş, peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav)in Bi'set’inden önce kendilerine gönderilen diğer kavimlerin yaptıklarının aksine kendilerine (Kureyş’e) gönderilecek peygamberleri inkar etmeyecekleri, diğer ümmetlere kıyasla daha iyi bir şekilde Resullere uyacaklarına dair and içmişlerdi. Fakat Resulü Ekrem’in peygamber olarak kendilerine gönderilmesinden sonra Kureyş hile ve taşkınlığa başvurdu.
İşte bu nedenle Allah onları uyarıp, buyuruyor ki; "Değişmez ilahi sünnet uyarınca hilekârların hileleri kendilerinden başkasına geri dönmeyecektir.
“Yeminlerinin olanca güçleriyle, kendilerine bir uyarıcı- korkutucu gelecek olsa, ümmetlerinin her hangi birinden mutlaka daha doğru yolda olacaklarına dair, Allah’a and içtiler. Ancak onlara uyarıcı- korkutucu geldiğinde, nefretlerinden başkasını arttırmadılar” . (Fatır-42)
“(Hem de) yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın.”(Fatır-43)
El-Mizan tefsir’inde; sünnetullah’ın tebdil ve tahvil edilmezliği şu şekilde izah ediliyor:
Sünnetullah’ın Tebdili;Allah’ın azabı yerine nimet ve mükafatı yerleştirmektir.
Sünnetullah’ın tahvili; falan kavimin hakkettiği azabı başka bir kavme yöneltmektir. Fakat sünnetullah ne tebdil ne de tahvil kabul etmez. Çünkü Allah Taala, sırat-ı müstakim üzeredir.
Allah’ın hükmü ne ayrımcılık ne de müstesnacılık kabul etmez. Nitekim Allah Taala, ayeti şerifin bahsettiği müşrikleri Bedir savaşında azaba uğratıp, hepsini öldürdü.
(2-4) Fetih suresi’nin 22. ve 23. ayetleri:
Allah bu ayetlerinde müminleri, kafirlerin kendilerine karşı çatışmada güç yetirmeyecekleriyle müjdeleyip, kafirlerin sünnetullah gereği yardımcı ve destekçi bulamayıp, müminlerle çatışmada yok edileceklerini bildiriyor.
“Kafir olanlar, sizinle savaşmış olsalardı, arkalarını dönüp kaçarlardı; sonra ne bir veli (koruyucu dost) nede bir yardımcı bulamazlardı”(Fetih:22)
“(Bu, ) Allah’ın öteden beri sürüp gitmekte olan sünnetidir. sen Allah’ın sünnetinde kesinlikle hiç bir değişiklik bulamazsın”. (Fetih-23)