İmam Rıza (a.s.) Horasan'a geldikten sonra âl-i Ebu Talib seyyidleri çeşitli nedenlerden dolayı İslam ülkesinin muhtelif bölgelerine hicret ettiler. Irak'taki şialar ve aleviler üzerindeki baskı arttıkça hicret edenlerin sayısı da arttı. Şialar yaşamlarını sürdürmek için daha emniyetli yerlere hicret etmeye mecbur oldular. Arap topraklan Emevi düşünce tarzı ve ruhiyelerinin sultasında olduğundan, şialar için emniyetli olamazdı. Doğu, özellikle de İran daha emniyetli idi. Bu yüzden şiaların büyük bir grubu bu topraklara akın ederek birbirlerinden uzak bir şekilde yaşamaya başladılar. Bunların ilk derecede ihtiyaç duydukları en önemli şey, kendi aralarında irtibat kurmak idi. Çünkü hem hazır imamları vardı ve hem de dini sorularını ve ayrıca içinde bulunduktan siyasi ve içtimai sorularını halletmeye, çözüm yolu bulmaya ihtiyaçları vardı. Bu esas doğrultusunda belirli şahısları İmam'ın yanına göndermek ve hac mevsiminde İmam'la irtibat kurmak gibi muhtelif irtibat sistemlerinden yararlandılar. Bu yolla İmam'ın rivayetlerini ve ameli tavsiyelerini ele getirmede başarı sağladılar.
Altmış yıllık huzur (İmamların hazır bulundukları) dönemine ve Gaybet-i Suğra'nın başlangıcına kadar şiaların dağınık bir halde yasamaları, tarihdeki sahid ve karinelerden kolaylıkla anlaşılmaktadır ve hatta fıkhi hadislerde bile bununla sık sık karşılaşmaktayız. Burada önce şiaların o mezkur dönemdeki dağınık bir halde yaşamaları ve daha sonra onların İmam'la irtibat şekli hakkında bahsedeceğiz, tabii ki Resulullah (s.a.a.)'den sonra oniki İmam'ın imametine itikad etme düzeyinde olan şiaların fikri ve dini irtibatı hususunda bahsedeceğiz, sadece. Sadece Ehl-i beyti genel anlamında seven kişiler hakkında bahsetmeyeceğiz. Bu iki grup arasındaki fark İmam Askeri (a.s.)'dan nakledilen bir rivayette dakik olarak belirtilmiştir.[1]
Şialardan bir çoğunun yaşadığı ve İmam'la irtibat hususunda da en önemli yerlerden biri Nişabur'dur. Genelde İran'ın doğusu, İmamların ashabından bazısının ve de üçüncü ve dördüncü yüzyılda yaşayan meşhur şia alimlerinin adının, o yerin tarihinde görülen bölgelerdendir. Bunun en bariz örneklerinden biri, İmamların ashabları ve şia alimleri arasında büyük bir yer ve değeri olan Fazl b. Şazan'dır. Nişabur'un yanı sıra Semerkand, Beyhak ve Tuş da şiaların yerleştikleri yerlerden sayılmaktadır. Beyhak halkının çoğunluğunu şialar oluşturmaktaydı. Bu şekil bir dağınıklık -ki onun benzeri diğer bölgelerde de mevcuttu şiiliği yaymak veya en azından mevcud bulundukları durumu korumak için düzenli ve çok hassas' bir irtibat sistemi gerektirmekteydi. Bu sistem, İmamlar tarafından vekillerin tayin edilmesiyle şekilleniyordu.
[1] el-Haraîc vel-Cerayih, c: 2, s: 684.