Biyoloji ve Ölüm
Son yıllarda sınırları ve özellikleri iyi belirlenen "apoptosis" kavramı, insanoğlunun ölümün biyolojik anlamıyla, karşılaşması demektir. Bilgilerimize göre yaşlanma bir fizyolojik süreçtir. Fakat ölüm söz konusu olunca, son zamanlara kadar marazi ölüm sebepleri akla gelirdi. Apoptosis ise programlanmış hücre ölümüdür. Hücre, bir mikrop etkisiyle veya soğuk-sıcak fiziksel olaylarla değil, yazılımında varolduğu için ölüyorsa, bu apoptosis olayıdır.
Yunus Emre, olağanüstü sezgisiyle, ilahi emir geri alınınca, insanın sadece bir kalıp olacağını çok güzel belirtmiştir.
"Sözün ıssı (sahibi) sözü alır, / Suretse toprakta kalır."
Yani "ol" emri gönderilmezse, bağlantı kopar, söz geri alınır. Kalıp ise toprağa gömülür.
Kur'an-ı Kerim "Ruh Rabbin emridir" diyor. İşte bu emrin (sözün) geri alınması "Ölüm"dür.
Giriş bölümünde belirttiğimiz gibi, hayat bilimi demek olan Biyolojide, ölümün de özel bir yeri vardır. Çünkü bilim ilerledikçe daha önce felsefi konular sayılan "zıtların uyumu, her şeyin karşıtını da birlikte taşıdığı" gerçeği daha müşahhas (somut) duruma geçmektedir. Bazı hücre reseptörlerinin sitoplazma bölümünde (cytoplasmic portion) 80 aminoasidlik bir "ölüm bölgesi" (death domain) vardır. Bu bölümden apoptosis'e götüren sinyaller doğar. Apoptosis ise, önce de belirttiğimiz gibi, programlı hücre ölümü demektir.1
Eski Tıp ve Biyolojide ise ölüm, hayatın marazî bir sebeple sonu demekti. Yaşlılıkla güçsüz düşmek biyoloji konusuydu. Fakat yaşlanan organizmayı fizik veya biyolojik bir etken öldürüyordu. Apoptosis ise yeni bir kavramdır. Hücrede hayatla ölümün yan yana olduğunu ifade eder. Patolojik (marazî) sebeple ölümü Tanzimat devri ricâlinden Abdurrahman Sami Paşa şöyle ifade ediyor:
Her ten biter bir derd ile / Uğraşmaya her ferd ile / Değmez bu dünyâ-yi ahes / Allah bes baki heves.
“Her vûcud bir dert ile sona erer. Bazen bu dert sıcaktan bazen soğuktan gelir. Her birey ile uğraşmaya, bu değeri küçük dünyâ için değmez. Allah, yeterlidir. O'ndan başkası gelip hevesten ibarettir.”2
ölüm
Biyoloji bilimi ile ölüm ilişkileri sâdece apoptosis ile kalmaz. Biyolojide ölüm, yeni canlılara yeni organizmalara hayat alanı tanımak yani yenilenmek için zorunludur. Biyolojinin kanunlarından birisi de ölüm oranının yüksek olduğu zamanlarda, doğum oranının da artmasıdır. Ekonomik yoksunluklarda, doğumların arttığı şeklinde gözlemler yapılmıştır. Toplumlarda gelir arttığı, ölüm oranının azaldığı dönemlerde doğum oranı da azalma eğilimi gösterir.3
Doğum hızının artışı, nüfus büyümesiyle sonuçlanır. Doğum hızı artışı, genç nüfus oranını da arttırır. Pakistan'da nüfusun yarısı, 15 yaş veya daha altında olanlardır.4 Hayat uzunluğu türlere (canlı nev'ileri) göre büyük değişiklikler gösterir. Balinalar 300-400, kaplumbağalar 300-350, filler 70-90, atlar 40-45, sığırlar 20-25, köpekler ve kediler 12-15, tavşanlar 5-7, sıçanlar üç yıl yaşadıkları halde eklembacaklıların (arthropodlar) ömrü günlerle ölçülür.5
Yaşlanma olayı, doğumda hatta doğumdan önce başlar. Yetmiş beş yaşında bir erkek, otuz yaşında sahip olduğu tat alma tomurcuklarının % 30'unu omurilikteki aksonların % 64'ünü, böbrekteki glomerüllerin % 44'ünü kaybetmiştir. Beyine giden kan % 10 azalmıştır. Akciğerlerin vital kapasitesi % 45 civarında azalmıştır. Yaşlı vücutların ölümü bir seçilmedir (seleksiyon). İşe yaramayan vücut ölümle ortadan kalkacak, daha sonra gelecek döllere yaşama mekânı ve beslenme olanakları bırakılmış olacaktır. Ölüm, hücrelerin tek yönlü ve geri dönüşü olmayan değişimidir.6
1. Lackie J. M. JAT DOW, The Dictionary of cell and Molecular Biology, Academic Press, 1999.
2. Abdurrahman Sami Paşa'nın Fuat Paşa için yazdığı mersiye (ağıt).
3. Helena Curtis, Biology, Worth Publishers, 1983.
4. Age.
5. Ali Demirsoy, Yaşamın Temel Kuralları, cilt 1, Kısım 1, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 1985, cilt 1, s. 342.
6. Age., s. 342.