Ehl-i Beyt taraftarlarından bir grup bir gün, İmam Bâkır'ın huzuruna vardılar. İmam onlara öğüt verip, nasihat etmeye (ve onları ilahî azaptan) korkutmaya başladı; onlar ise gaflet halindeydiler ve İmam’ın sözlerine dikkat etmiyorlardı. İmam onların bu durumuna sinirlenip bir müddet başını eğip sustu; daha sonra başını kaldırıp (onlara hitaben) şöyle buyurdu: Eğer sözlerimin az bir kısmı bile, sizlerden birinin kalbine otursaydı, hemen ölüverirdi. Ey cansız bedenler! Ey kandilsiz sinekler![1] Sanki siz, duvara dayatılmış kuru odun ve yontulmuş cilalı putlarsınız. Neden taşlardan altın çıkaramıyor; nur saçan ışıklarla aydınlanmıyor ve denizden inci çıkarmıyorsunuz? Temiz ve hikmetli sözü kim söylerse, kendisi onunla amel etmese bile onu alın. Çünkü Allah-u Teâla şöyle buyuruyor: "Müjde ver o kullarıma ki, sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar; işte onlar, öyle kişilerdir ki Allah, onları doğru yola hidayet etmiştir ve onlar temiz akıl sahiplerinin ta kendileridir."[2]
Yazıklar olsun sana ey mağrur insan! Fani olanı verdiğinde, sana baki kalanı veren ve yok olacak dirhemi verdiğinde de (ihlas derecelerine göre) karşılığında yedi yüze dek kat kat fazla mükâfat veren bağışlayıcı Kerim Allah'a neden hamd etmiyorsun? Sana yemek, su ve giysi veren, sana afiyet bağışlayan, (her şeyde) sana yeterli olan ve düşmanlarının gözünden seni saklayan da O'dur. Gece gündüz seni koruyan, muhtaç ve çaresiz kaldığında isteğini karşılayan ve imtihan zamanları doğru yolu sana gösteren (O'ndan başka) kimdir? Sanki ağrı çektiğin ve korktuğun ve dua edip de Allah'ın duanı kabul ettiği geceleri unutmuşsun. O bu güzel işiyle şükre şâyân oldu. Fakat sen (Allah'ı) ananların içerisinde bulunup O'nu unuttun, emrettiği şeyler hususunda O’na muhalefet ettin. Yazıklar olsun sana! Sen, hırsızsın; günah hırsızı; bir şehvet gördüğünde veya günaha ortam hazır olduğunda cehaletle ona doğru koşuyorsun. Sanki Allah seni görüp gözetmiyor. Ey cennet talibi! Uykun ne kadar uzun, bineğin ne de yorgun ve himmetin ne kadar zayıftır! Allah bu halinle sana hayır versin! Ey cehennemden kaçmak isteyen! Neden bineğin süratle seni ona doğru götürüyor? Seni cehenneme düşürecek şeyler uğruna ne kadar da gayret ediyorsun! Evlerin önlerinde (kitabın satırları gibi) sıralanan şu kabirlere bir bakınız. Sıralar birbirine yakın, mezarlar da birbirlerinin kenarındadır; ama ulaştıkları şeylerde (cennet ve cehennemde) birbirlerinden uzaktırlar.
Bunlar onarıp yıktılar; ısınıp ürktüler; mesken edinip kovuldular; ikamet edip göçtüler. Kabir ehlinin dışında hem yakın, hem uzak; hem yapan, hem yıkan; hem ısınan, hem ürken; hem oturan, hem kovulan; hem ikamet eden, hem de göçen birini kim duymuştur?
Ey üç günün çocuğu; (birincisi) doğduğun gün, (ikincisi) kabre ineceğin gün, (üçüncüsü ise) Allah'ın huzuruna çıkacağın gün; işte ne büyük gündür o gün. Ey güzel yüz sahipleri! Ey su kenarına çökmüş susamış develer! Niçin vücutlarınızı bayındır, kalplerinizi helak olmuş görüyorum? Allah'a andolsun ki, eğer karşılaşacağınız ve ona doğru döneceğiniz şeyi (işinizin neticesini) görseydiniz şöyle derdiniz: "Keşke (dünyaya bir daha) çevrilseydik de, Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık."[3]
Allah-u Teâla buyuruyor ki:
"Hayır, önceden gizledikleri kendilerine açıklandı. Geri çevrilseler bile nehyedildikleri şeyleri yine yapmaya koyulurlar ve şüphe yok ki onlar, yalancılardır."[4]
[1]-
El-Vafi kitabında, "Ey fitilsiz kandiller" diye zikredilmiştir; bu nakil daha uygundur.
[2]- Zümer/18.
[3]- En'âm/27.
[4]- En'âm/28.