Yüce Allah kur’an-ı kerimde şöyle buyurmaktadır:
Eğer kullarım sana beni sorarlarsa, ben çok yakınım. Dua ettiği zaman dua edenin duasını kabul ederim.[1]
Sözlük anlamı olarak dua; çağırmak, seslenmek, ibadet etmek ve yakarmak anlamlarına gelir. Çağırmak; bazen istem ile birlikte gerçekleşmekte ve bazen de yalvarma, yakarma ve sızlama şeklinde ortaya çıkmaktadır.
İkbal Lahori şöyle yazmaktadır: Dua; ister bireysel bir şekilde olsun ister toplumsal bir şekilde olsun, insanın sessizlik hakkında bir cevap bulmak için içsel arzusunun ortaya çıkmasına denir.[2] Yüce Allah’a iman etmeyenlerin sayısı az değildir. Ancak manevisel ağrılarını ve sancılarını sakinleştirmek için ruhlarının ihtiyaçlarını dua biçiminde ortaya çıkarmaktadırlar. Bu bağlamda, böyle bir çağırma terimsel olan dua olmasa da (çünkü ortada çağrılan bir kimse yoktur.) insan için dua etmenin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, eğer dua konusunda daha derli toplu bir tanım yapacak olursak, şöyle söylemek zorundayız:
Dua, ihtiyaçları gidermek ve mükemmele ulaşmak için yüce Allah’a âşık olmaya denir.
Dua, Allah tarafına yönelmeye denir.[3]
Dua konusunda birçok tanım yapılmıştır. Şimdi onlardan bazılarını açıklayacağız:
Dua; insanın düşünerek, çalışarak ve güç harcayarak ele geçirmek zorunda olduğu şeyleri istemesine denir.
Dua; insanın maddesel ihtiyaçlarını gideren merkezin beden olması gibi, insan ruhunu besleyen büyük bir kaynaktır.
Dua; insanın yüce ideallerini, arzularını ve isteklerini diriltmesine denir.
Sonuç olarak dua’nın hakikati; güzellikleri ve yücelikleri yaratana âşık olmaya, mutlak ilme ve mutlak kemale yönelmeye, ebedi ve sonsuz mabut tarafına uçmaya denir. Doktor Karl dua konusunda şöyle inanmaktadır: Dua; ağlama, sızlama, yardım isteme, bazen bir keşif, açık bir şuhut, içsel bir huzur ve bütün his edilen iklimlerden uzak olmaya denir.
[1] Bakara: 186
[2] Tefekkür ati İslami: 108
[3] Tac ul Arus
source : tebyan