“ İmam Sadık (a.s)’ın imamet döneminde sadece hicri ikinci yüzyılın üçüncü on yılında nispi bir özgürlük mevcut idi. Hatta o süre içinde bile o hazretin ve şialarının faaliyetleri denetleniyordu. Ama ondan önce Beni Ümeyye ve onlardan sonra da Abbasi Halifesi Mansur, şiaları, her ne şekilde olursa olsun seslerini duyurmak ve boy gösterme cesaretini kıracak kadar ağır baskılara tabi tutmuşlardı. .. İmamın ashabı kendilerini Mansur’un şerrinden korumaları için tamamen takiyye etmeye ve en ufak bir ihtiyatsızlık etmemeye ve dikkatli olmaya mecbur idiler.
İmam Sadık (a.s)’ın sürekli olarak takiyyeye vurgu yapması, bahsettiğimiz siyasi baskıların varlığının bizzat ve apaçık delilidir. Şiaya yönelik saldırı tehlikesi öyle yakındı ki, İmam onları korumak için takiyyeyi terk etmenin namazı terk etmekle aynı derecede olduğunu söylüyordu.
Örneğin İmam dönemin iktidarı tarafından öldürülen Mualli b. Hunays’a şöyle buyurdu: “ Ey Mualli! Bizim sırlarımızı gizle ve onları herkese söyleme. Allah bizim sırlarımızı gizleyip kimseye açmayan birini dünyada aziz eder.”
Kısacası bazı rivayetler, bu baskının o denli yoğunlaştığını, hatta şiaların aldırmadan birbirinin yanından gelip geçtiklerini bildirmektedir. Başka bir rivayette Mansur’un casusları hakkında şöyle söylenmektedir: “Mansur Medine’ye birçok casusu yerleştirmişti. Onlar İmam Sadık (a.s)’ın Şialarıyla ilişkisi olanları öldürüyorlardı.”(6)
Bu rivayete baktığımızda, şiilerin ve hatta şii olmayıp da şiilerle ilişkisi olanların bile tehlikede olduğu bir dönemde, İmam’ın izlediği stratejide ne kadar haklı olduğu görülecektir.
B-Zalim Halifelerin İmam’a Karşı Dengesiz Davranışları:
Zalim halifelerin İmam’a karşı dengesiz ve tutarsız davranışları, özellikle de Mansur hakkında rivayet olunmuştur.
“ Her ne kadar Mansur, halife ve sultan olarak İslam topraklarına pençesini atmış idiyse de, bu makamın gerçek sahibinin, her türlü fazileti kendinde toplayan İmam Cafer Sadık (a.s)’ın olduğunu ve İmam iktidarı ele geçirmek için kıyam edecek olursa, kendisinin ona karşı koyacak güçte olmadığını çok iyi biliyordu. Bu yüzden Mansur’un, İmam’ın sert konuşmalarına ve sözlerindeki istihza ve tenkitlerine bazen göz yumduğunu ve İmam ile tartışmayı sürdürmek istemediğini görüyoruz. Çünkü tartışmaya devam ederse, sonunda İmam’ın kendisine karşı ciddi bir direniş ve mücadele kararı almasından çekiniyordu. Ancak gözünü bürüyen güç ve makam hırsı Mansur’u, bazen İmam’a hakaret ve edepsizlikte bulunmaya ve hatta daha da ileri giderek İmam’ın kanını dökme fikrine bile sevk ediyordu. Nitekim İmam, onun birinci halini gördüğünde, gerçeği bütünüyle açığa vuruyordu; ama onu güç ve makam sarhoşluğu içinde gördüğü anlarda, ondan gelebilecek tehlike ve zararı önlemek amacıyla yumuşak bir tavır takınıyordu.”
Dipnotlar:
1- Hayat-ı Fikrî ve Siyasî-ı İmaman-ı Şia "Masum imamların Fikrî ve
Siyasî Hayatı", s. 359-360
2- Safahat-e ez zandeganiye İmam Cafer Sadık (as), Allame Muzaffer,s. 189-190
source : tebyan