Allah’ın adıyla…
1 Kasım seçimlerinin yankıları devam ediyor. Hemen her kesimden kalemşorlar bu konu ile ilgili yazıp çiziyor, analiz yapıyor. Ama bu konuyu asıl söylemek istedikleri için köprü olarak kullanan ve asıl düşüncesini satır aralarına gizleyerek zerk etmek isteyenler de var. Konuyu vesile ederek ve etraftan dolanarak yazının merkezine başka bir görüşü yerleştiriri veriyor bu kalemşorlar…
Dünya Bülteni sitesinde böyle bir yazı var. Yazarı Cihan AKTAŞ… Cihan Hanım, 1 Kasım seçimleri konusunu irdelerken birden sözü “Mehdi” inancına getiriveriyor. Ve bu vesile ile Mehdilik konusunu “kaos isteme, dünyayı kaosa boğma” ile eş değerde ele alıyor. İşin ilginci bu konuya “İran Devrimi” (Cihan Hanım „İran’da Devrim“ derken nedense devrim kelimesini tırnak içine almış) karşısında “İranlı Aydınları” da dahil ediveriyor…(1)
Adalet aşıklarının umudu, geleceğin dünyasına şekil vermek isteyenlerin ülküsü ve uğrunda canlarını vermekten bir an çekinmeyenlerin inancı “Mehdilik” gibi ilerici bir düşünce ve inanç sistemine olan bu kin ve karalama çabası nedendir acaba?
Mehdi inancı acaba gerçekten de kaostan medet uman bir inanç mıdır? Evangelistlerin Mesih inancı ya da “Hüccetiye” diye bilinen ve oldukça azınlıkta olan kimi grupların bir “kaos” planından” bahsedilebilir belki, ama bu “Mehdilik” inancının topyekun reddini mi gerektiriyor? Kimi İslami kavramların, değişik gruplar tarafından farklı yorumlanmaları, o kavramın toptan reddini gerektirmediği gibi, aksine o kavramın “varlığına” da en büyük delildir.
Bu bağlamda Mehdilik inancının farklı çevrelerde farklı şekilde ele alınması, “Mehdilik inancının” temelinin olmadığını değil, aksine temel olarak varlığını gösterir. Mehdilik inancı konusunda, konuyu detaylı olarak ele alan ve bu konudaki akli ve nakli delillerle izah eden mezhep İsna aşeri (12 imam Şiası) olarak biline Caferiliktir. Caferi Şiiliğinde ise Mehdi inancı, asla bir kaos planı içermez, aksine zulme karşı büyük bir direnç öngörür.
Şiilikte Mehdi inancı önemli bir yer tutar. Bu aslında „geleceği inşa“ noktasında büyük bir umudu da ifade etmektedir. Yani gelecek ile ilgili plan yapan, mutlaka gerçekleşeceğine inanılan bu planın bir parçası olabilmek, bu plana bir katkı sunabilmek ve gerçekleştiğinde de bu planın içinde yer alabilmek ülküsüdür bu… Bu „bekleyiş“, asla ve asla pısırık bir bekleyiş, ya da „bir an önce olması için kaos, zulüm ve kötülüklerin artmasına katkı sunmak“ değildir. Aksine, beklenen „Adalet Devleti“nin bir an önce inşası için, bu adalet devletine giden yolları açmak, o yolları döşemek ve bu devlete hazır yüreklerin oluşturduğu bir toplum inşa etmek uğraşıdır. Bunun en büyük delili de çağımızın en önemli olayı olan muhteşem İslam İnkılabı’dır… Bu inkılab, mazlumların, yalınayaklıların batılın karşısına dikilip ona başkaldıranların inkılabıdır. Bu inkılab batıla karşı büyük bir direniş hareketine girişen ezilenlerin inkılabıdır. Adalet isteğinin, zulmün ve sömürünün son bulması için ayağa kalkışın, Nemrut’ların, Firavun’ların, Ebu Cehiller’in karşısına dikilen Musa, İbrahim ve Muhammedi hareketinin diriliş hareketidir. Ve bu hareketin mimarları, ilhamlarını İmam Hüseyin’den, başarı umutlarını ise Mehdi inancından almışlardır.
Eğer Mehdi inancına sahip olanlar kaos gerektiğine inansalar, pısırık bir bekleyişi seçseler, ya da kötülüklerin artmasına çaba gösterseler, bu inkılab yerine çağın müstekbirlerinin uşakları olmayı seçmeleri gerekmez miydi? Dünya istikbarına çok ağır bedeller ödeme pahasına direneceklerine, onlarla el birliği yapmaları gerekmez miydi? Büyük Şeytan’ın ve mütecaviz İsrail’in „yenilmezlik“ efsanesini yerle bir edip mazlumlara umut olacaklarına, onların değirmenine su taşımaları gerekmez miydi? Her türlü silaha sahip zulmün karşısına canları, evlatları, malları pahasına dikilmek yerine, zalimlerden olmaları gerekmez miydi? Mazlumları her planda esir almış ve „yenilmez“ olduğuna inandırmış zalimlerin de yenilebileceğini, hem de bunun yalınayaklıların sabır ve direnişi ile gerçekleşebileceğini yeniden hatırlatmak ve bunun için en ağır baskılara dahi boyun eğmeyerek bizzat göstermek yerine, umutsuzca kaderlerine razı olmaları gerekmez miydi?
Mehdi Devleti büyük bir ülküdür. İlahi bir vaadin gerçekleşeceği inancına, ameli olarak katılmak, ilahi davanın mü’minleri olarak ilahi adaletin gerçekleşmesinde pay sahibi olabilme, gelecek o büyük komutanın neferleri olabilmek ve hak cephesini ihya edebilmek uğraşıdır. Bu konuda büyük Şii alimi Şehid Mutahhari’nin „bekleyiş“ ile ilgili şu sözleri önemlidir:
„Mehdi’nin kıyamı hakk ve batıl taraftarlarının mücadelelerinde yer alan halkalardan, hakk ehlini zafere ulaştıran son halka sayılır. Bir kimsenin bu zafere katkısı ehl-i hakk sayılmasına bağlıdır. bu mevzuyla ilgili hadislerde dayanılan ayetler, Mehdi’nin zuhurunu iman ehline ve salih amel işleyenlere verilen bir müjdenin gerçekleşmesi ve müminlerin nihai zaferi olarak açıklıyor:
‚Allah içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vadetmiştir: hiç tartışmasız onlardan öncekileri nasıl güç ve iktidar sahibi yaptıysa, onları da yeryüzünde güç ve iktidar sahibi kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim ki bundan sonra küfre saparsa işte onlar fasık olanlardır.‘ (Nur/55)
Mehdi’nin kıyamı mustaz’afların ve horlananların imam ve önder olmaları ve yeryüzünde Allah’ın halifeliğini yapmaları yönünde olanlara verilmiş bir nimettir:
‚ Biz ise yeryüzünde mustaz’aflara iyilik etmek, onları önderler kılmak ve yeryüzüne varis kılmayı diliyoruz.‘ ( Kasas/5)
Mehdi’nin kıyamı, Allah-u Teala’nın çok eskiden beri vahiy kitaplarında salih ve muttakilere yeryüzünün varisleri yapacağına dair verdiği sözün gerçekleşmesidir:
‚Gerçekten biz Tevrat’tan sonra Zebur’da da yazdık ki, yeryüzüne ancak salih kullarım mirasçı olacaktır:‘ (Enbiya/105“ (2)
Görülüyor ki, Mehdi’yi beklemek için „salih ve muttaki“ olmayı gerektiriyor. Mehdi’ye inanmak asla mücadeleden yorulmamayı gerektiriyor. Çünkü her geçen gün Mehdi’nin Adalet Devleti için bir umuttur. Bu taze umut, direnişi canlı tutar. Bu maddeciliğin hakim olduğu karanlık dönemde müminleri inançlarında sabit kılar, müminleri çalışmaya ve iş yapmaya iter, yenilgi ruhunu yok eder, insanları tevhid hükümetini kurarak zulmü tamamen yok edecek bir inkılap hazırlığı içinde olmaya sevk eder, hedef yolunda çalışmaya nefs tezkiyesi ve ilahi öğretilerle ilgilenmeye ve zuhur için gerekli şartları oluşturmaya teşvik eder… On İki İmam Şiası’nın, tarih boyunca zulmün karşısında direnişinin arkasında da işte bu inanç vardır.
Mehdilik inancında bekleyişin (intizarın) önemli şartları vardır. Bunların en önemlisi kendini Mehdi’nin kıyamına hazır halde tutmaktır. Bu konuda İmam Cafer-i Sadık’tan (as) rivayet edilen ve Bihar’ul Envar’da yer alan şu hadis oldukça açıklayıcıdır:
“ Mehdi’nin ashabından olmak isteyen kimse nefsini kötü hal, alışkanlık ve davranışlardan temizleyip iyi ahlak sahibi olmalı ve bu haliyle O’nun zuhurunu beklemelidir. O kendisini bu şekilde temizler, yetiştirir ve bu halde ölür de onun ölümünden sonra zuhur gerçekleşirse, İmam’ı görüp ona ulaşanların sevabını kazanır. o halde gayretli olun ve O’nu bekleyin. Ne mutlu size Ey Allah’ın rahmetine muhatap olanlar.“ (Ehl-i Beyt Mesajı Hz. Mehdi özel sayısı, sayı 15, „Gaybet Döneminde Müminlerin Vazifeleri başlıklı makale, sayfa 267, basım yılı 1997)
Eğer Cihan AKTAŞ gibileri, zulmün karşısında direnmeyi, zalimlerin tekerine çomak sokmayı, zulmü yerle yeksan etmek için her bedele razı olmayı „kaos“ olarak tanımlıyorlarsa, bu onların bileceği iştir. Bu durumda da Hz.İbrahim’i, Hz.Musa’yı, Hz.İsa’yı, Hz.Muhammed’i, İmam Hüseyin’i de birer „kaos“ çıkarıcılar olarak tanımlamak zorundadırlar.
Mehdi’yi bekleyenler, zamanın imamına layık birer taraftar olma çabasındadırlar. Tıpkı İmam Hüseyin’in yarenleri gibi, imamlarının yanında, her ne bedel ödemek zorunda kalırlarsa kalsınlar, ayaklarını sabit kılmak ve asla ayaklarının kaymaması için salihlerden, sıddıklardan ve şehitlerden olma azmindedirler.
Bu gün Mehdi’nin yarenleri İran’da, Lübnan’da, Yemen’de, Filistin’de, Irak’ta, Bahreyn’de ve dünyanın pek çok yerinde zalimin korkulu rüyası olmaya ve zulme ve nifaka karşı direnişin öncülüğünü yapmaya devam ediyorlar. Varsın zalimlerin ekmeğine yağ sürenler dilleriyle ve kalemleriyle onları „kaos çıkarıcılar“ olarak tanımlasınlar…
Adalet Devletini gerçekleşeceği sabahın özlemiyle, Mehdi yarenlerine selam olsun…
Muhsin Küçüker
———– ——————————————–
(1) http://www.dunyabulteni.net/yazar/cihan-aktas/20421/secim-muhasebesi-ihtiyaci
(2) Mehdi Kıyamının Felsefesi, Şehid Ayetullah Murtaza Mutahhari
source : abna24