Turkish
Wednesday 1st of May 2024
0
نفر 0

İmam Hasan’ın Sözlerinde Kulluğun Yolu

Kulluk insanın yaratılışının em önemli hedefidir. Yüce Allah, insanı ibadet yoluyla hilafet makamın yerleştirmek için yarattı. Ama bu hedefe ulaşmak için ibadet ve kulluğun niteliği dini öğretilerde açıklanmış bir konudur. Peygamberler ve İmamlar (a.s) ilahi elçiler sıfatıyla bu yolu en iyi şekilde açıklamak ve her türlü şüpheyi gider
İmam Hasan’ın Sözlerinde Kulluğun Yolu

 Kulluk insanın yaratılışının em önemli hedefidir. Yüce Allah, insanı ibadet yoluyla hilafet makamın yerleştirmek için yarattı. Ama bu hedefe ulaşmak için ibadet ve kulluğun niteliği dini öğretilerde açıklanmış bir konudur. Peygamberler ve İmamlar (a.s) ilahi elçiler sıfatıyla bu yolu en iyi şekilde açıklamak ve her türlü şüpheyi gidermek hedefini taşımaktadırlar. Nitekim en iyi ve en kâmil kulluk yolunu öğrenmek için onların öğretilerine müracaat emmek gereklidir. Bu makalenin yazarı İmam Hasan’ın kulluk yolu hakkındaki öğretilerine müracaat ederek bu konuyu aydınlatmaya çalışmıştır.

Kulluğun yolu nedir? Bu sorunun cevabını salim bir kalp ve fıtrat üzere olan herkes bilir ve aslında insan zati olarak kulluğa ve ibadete yönelir; bazen iç ve dış nedenlerden ötürü bunun mısdakında hataya düşse de bu böyledir.

Ama en iyi ve en kâmil kulluk yolu nedir dediğimiz de bunun cevabını semavi kitaplarda, özellikle Kur’an’da hiçbir değişim ve tahrife uğramamış bu ilahi kitabın öğretilerinde bulabiliriz.

Bu öğretiler hakikatte en iyi ve en güzel kulluk yöntemini açıklamayı hedeflemektedirler. İslam dini unvanıyla adlandırdığımız öğretiler mecmuası, şeriat kalıbında insanın düşünce ve davranışını şekillendirmeyi hedeflemektedir; böylece en kolay ve en kâmil yöntemle ilahi ibadeti yerine getirebilir ve kulluk makamını tam manasıyla elde edebilir.

Bu mecmua oldukça büyük ve hacimli olduğundan, kulluğu bir cümlede özetlemek istersek, onu farizaları yerine getirmek ve haramlardan sakınmak şeklinde tanımlayabiliriz. Elbette ilahi haramlardan sakınmak bir manada farizaları yerine getirmek anlamını da taşımaktadır; zira ki vacibi terk etmek haramdır. Öyleyse Allah’ın haramlarını terk edin dediğimizde ilahi farizalara itaat edin anlamı da anlaşılmaktadır. Bu bakımdan insan, ibadet ve kulluğun mefhum ve hakikatine ulaşmak için ilahi haramlardan kaçınmalıdır. Bu temelde İmam Hasan Mücteba (a.s) insanın nasıl kulluk makamına ulaşacağını ve abit olma yolunu şu hadiste beyan etmiştir: “Ey Âdemoğulları! Allah’ın haramlarına karşı iffetli ol ve onlardan sakın ki abit ve Allah’ın kulu olasın.” (Biharu’l-Envar, c.78, s112)

Zaman ve Mekânın İbadi Ameller Üzerindeki Tesiri

Her insan en güzelleri ve en iyileri yapmak ister ve minimumla yetinmek istemez. Bu yüzden Allah’ın beğendiği ve razı olduğu şeyi arar. Kur’an ayetlerinde de kullardan en iyi kulluğu yapmaları istenmiştir. (A’raf/145) onu yerine getirmede de hızlanılmasını ve müsabakaya girilmesini istemiştir. (Al-i İmran/133; Bakara/148).

Kur’an öğretilerine göre hem zaman ve hem de mekân en iyi ibadi amelleri yerine getirmede önemli bir rol oynar. Beş vakit namazın vakitlerine baktığımızda zamanın, daha iyi namaz ve onun olumlu etkilerini icat etme bağlamında ne kadar etkili olduğunu kolayca anlarız. Fizik ve diğer dallardaki bilginlerin yaptığı araştırmalar gösteriyor ki sabah vakti kuzeyden güneye doğru çok güçlü bir çekim dalgası akmaktadır; bu çekim dalgası sabah vakti o bölgeyi etkisi altına aldığı gibi insanın fiziki, ruhi ve psikolojik yapısını da etkisi altına almaktadır.

Yine yapılan araştırmalara göre bazı yerler farklı özelliklere sahiptirler. Bu konu birçok ibadet merkezinde tecrübeyle ispat edilmiştir. Bazı has coğrafi bölgelere yöneliş ve insanın oralarda huzur duymaları ispat edilmiş bir şeydir ve kimse bunu inkâr edemez. Mekke’de Mescidu’l Haram ve Beytu’l Mukaddes’te Mescidu’l Aksa gibi insanların yöneldiği mekânlar, özel bir enerjiye sahiptir. Buna göre ibadi amellerin özel bir zaman ve mekânda yapılması onun daha fazla etkili olmasında rol oynamaktadır.

İmam Hasan Mücteba (a.s) ibadetin mescitlerde yapılması ve onun insan üzerindeki özel etkisi hakkında şöyle buyurmuştur: “Kim ibadetini mescitte yaparsa şu sekiz faydadan birine ulaşır: Dostun –marifeti için- bir delil, faydalı bir arkadaş, kapsamlı bilgiler, umumi rahmet ve muhabbet, onu hidayet edecek bir söz, halktan utandığı için veya azaptan korktuğu için günahı terk etmek”. (Tuhefu’l-Ukul, s.235; Müstedrek, c.3, s.359, h.3778).

Elbette İmam Hasan’ın buyurduğu gibi mescitte huzur bulmanın ve orada ibadet etmenin tesir ve faydaları ruhi, psikolojik ve marifeti tesirlerle sınırlı değildir, rivayette işaret edildiği gibi başka bereketleri de vardır.

İbadi amel ve davranışların bize saklı kalmış birçok tesiri olabilir ve elimizde olan araçlarla kolayca onları teşhis etme gücüne sahip olmayabiliriz. Birçok ibadi ameli Masumların sözlerini hüccet bildiğimiz için yapıyoruz ve onu mantıki kıyasta kıyasın kübrası bölümüne koyuyoruz; çünkü onların bizim sahip olmadığımız ilimlere sahip olduklarına inanıyoruz. Bu ibadetlerin hikmetini bilmesek de hiçbir şeyin hikmetsiz ve nedensiz olmadığını biliyoruz; çünkü biliyoruz ki ilahi hükümlerin hepsi hikmet üzeredir. Şu manada ki bazı maslahat ve fesatlar var ki bizi bir şeyi yapmaya veya birşeyden sakınmaya emretmektedir.

İslam’da tabbut ve itaatkârlık konusunun öne sürülmesi bu taabbudi işlerin arkasında bir hikmetin bulunmadığı manasına gelmez; burada taabbut aklanidir ve ilahi hükümlere amel edilmesini emreden de insan aklıdır; zira onun vaciplerinde maslahatlar ve haramlarında fesatlar vardır ki elbette biz onların birçoğunu bilmiyoruz. Elbette Yüce Allah ayetlerde ve Masumlar da rivayetlerde hükümlerin hikmet ve felsefelerine işaretler etmişlerdir ki İman Hasan’ın (a.s) elleri yıkamanın hikmetine değindiği rivayete bu bağlamda işaret edilebilir. İmam (a.s) şöyle buyuruyor: “Yemekten önce elleri yıkamak fakirliği yok eder ve ondan başka rahatsızlıkları ve afetleri ortadan kaldırır.”

İnsanın ilmi elleri yıkamak ile fakirliğin arasında ne gibi bir ilişki olduğunu anlamaya yetmez, ama şimdi biliyor ki eli ve yüzü yıkamak insanda ferahlık oluşturur ve kısa süre sonra fakirlik ile eli yıkamamak arasındaki ilişkiyi de anlayacaktır. İmam Hasan (a.s) başka bir yerde de buyuruyor ki: “Zinadan sakınmak, koridor ve evin önünün süpürülmesi ve bulaşıklı kapların yıkanması refaha ve zenginliğe neden olur”. (Biharu’l Envar, c.73, s.318).

Her halükarda İslam’da her hükmün bir felsefe ve hikmeti vardır; elbette biz onlardan bazısını biliyoruz ve bazısını bilmiyoruz. Ama şunu kesin olarak biliyoruz ki asla hikmetsiz ve nedensiz değildir ve onu aklın emriyle taabbudi olarak yapıyoruz; bu yüzden İslam’ın tabbudi hükümleri akıl esasına dayanır.

İslam’da Aklaniyetin Önemi

Bu konudan da anlaşıldığı gibi İslam’ın akla ve aklaniyete niçin bu kadar önem verdiği ve hatta dinin esasi inançlarının niçin akıl yoluyla elde edilip ondan sonra ona iman edilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Nitekim usul-i dinde taabbut yasak veya yetersizdir ve usul-i dinde taklit edilemez ve başkalarının sözlerine ve inançlarına iktifa edilemez.

İslam’a göre her ibadi amelin değeri, şahsın aklani bilgisine bağlıdır; çünkü amel, aklani bir dayanağa dayandığı ve şahıs ilmi bir yönelim ile amele gittiği zaman değerlidir. İmam Hasan (a.s) diğer masum imamlar gibi bu konuda şöyle buyuruyor: “Kıyamet gününde kullar, akıl ve şuurları kadar mükâfatlandırılacaktır.”

Şu bilinmelidir ki akıl, din ve ahlak arasında çok yakın bir ilişki vardır ve genel olarak akıllı kişi ahlak ve dindarlıkla tanınır ve ahmak, ahlaksız ve dinden uzak olan, kötü ve haram işler peşinden koşan kişi diye tanınır. Bu yüzden İmam Hasan (a.s) şöyle buyuruyor: “En akıllı ve zeki insan, takvalı ve sakınan kimsedir ve ahmak kişi, günah ve kötülük peşinde koşan kimsedir.” (İhkaku’l-Hak, c.11, s.20).

Akıllı insan, dünyanın fani ve değersiz olduğunu, kazandığı serveti ve kudretini ufak bir hadisede kaybedeceğini ve ona kalmayacağını anlar. Bu yüzden hesap kitabını bilir, dünyanın ona binmesine, aklını satın almasına izin vermez ve aklının aydınlatan lambasını nefsani istekler ve şeytani vesveseler ile söndürmez. Akıllı insan aynı zamanda bu dünyada çabalamaktan ve çalışmaktan vazgeçmez ve İmam Hasan’ın (a.s) şu nurani sözüne amel eder: “Bu dünyanı öyle yap ki sanki her zaman yaşayacakmışsın gibi ve ahiretin için öyle çalış ki sanki yarın ölecekmişsin gibi.” (Biharu’l-Envar, c.44, s.138).

Dünyaya gönül bağlamaması gerektiğini bilir; çünkü İmam Hasan’ın (a.s) şu buyruğuna iman eder: “Bu dünyanın malları eğer helal ise hesaba çekilir ve eğer haram ise azabı vardır ve eğer onun helal haramı malum değilse, zorluk ve rahatsızlığı olacaktır. Öyleyse bu dünyayı bir murdar leş gibi bilmelisin ve ihtiyacın kadar ondan faydalanmalısın.” (Biharu’l-Envar, c.44, s.138). Bu anlatılanlar İmam Hasan’ın (a.s) kulluk ve ibadet yollarını açıklayan öğretilerden sadece bir köşedir ve daha fazla bilgi için hadis kaynaklarına başvurulabilir.


source : abna24
0
0% (نفر 0)
 
نظر شما در مورد این مطلب ؟
 
امتیاز شما به این مطلب ؟
اشتراک گذاری در شبکه های اجتماعی:

latest article

Hz. Fatıma'nın "Fedekiye Hutbesi"nin Tam Metni
İmam Sadık"ın (a.s) İmameti Tebliğ Etmesi (2)
Sahife-i Seccadiye’nin 45. Duası
Allah Hakkı ve Kul Hakkı
Mehdilik ve Zuhur Asrı
Marufu Emretme
Cebrail’in Peygamber Efendimize Öğrettiği Dua: Cevşen’i Kebir
Recep Ayının Amelleri
İmam Ali ve Namaz
Kur’an’ın Tahrif Olmadığına Dair Deliller

 
user comment