Turkish
Sunday 24th of November 2024
0
نفر 0

Salih Amel 1

Kur'an-ı Kerim'den anlaşıldığı kadarıyla nefsin tekamüle erişmesi, Allah'a yaklaşmak, insaniyetin yüce derecelerine ve tertemiz Ahiret hayatına ulaşmak için imandan sonraki vasıta salih ameldir. Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakka
Salih Amel  1

  Kur'an-ı Kerim'den anlaşıldığı kadarıyla nefsin tekamüle erişmesi, Allah'a yaklaşmak, insaniyetin yüce derecelerine ve tertemiz Ahiret hayatına ulaşmak için imandan sonraki vasıta salih ameldir.

    Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz."[1]

Bu ayetten dünya hayatından başka insan için iman ve salih amelin sonucu olan pak ve güzel diğer yeni bir hayatın da oluşabileceği anlaşılmaktadır.

    Allah-u Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Kim de O'na iman edip salih amellerde bulunmuş olarak O'na gelirse, işte onlar için yüksek dereceler vardır."[2]

Başka bir yerde de şöyle buyuruyor: "Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın."[3]

   Yine buyuruyor ki: "Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir."[4]

   Allah-u Teâlâ bu ayet-i kerimede buyuruyor ki, bütün izzet ve kudretler Allah'ın olup O'nun yanındadır ve güzel söz, yani muvahhid insanın tertemiz ruhu ve pak tevhid inancı Allah'a yükselir ve salih amel de onun yükselticisidir.

   Salih amel, niyet ve ihlas yoluyla insanın nefsinde etki bırakarak onu yetiştirip mükemmelleştirir. Kur'an-ı Kerim'den anlaşılıyor ki pak ve güzel Ahiret hayatı, likaullah ve kurbullah (Allah'a yakınlık) makamına ulaşmak, iman ve salih amele bağlıdır. Kur'an-ı Kerim salih amelin üzerinde çok durmuş ve onu saadet ve kurtuluş için tek vesile bilmiştir. Bir amelin salahiyetinin ölçüsü şeriat ve vahiyle uyum sağlamasıdır. İnsanın özel yaratılışıyla aşina olan onun ve alemlerin yaratıcısı, onun saadet ve tekamülünün yolunu biliyor olup vahiy vasıtasıyla O’nun Resulüne (s.a.a) bildirmiş ve faydalanmaları için onu halka ulaştırmasını emretmiştir.

   Allah-u Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler, Allah ve Resulü, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman icabet edin."[5]

   Salih amel İslam şeriatında farz veya sünnet olarak tanıtılmış amellerdir ki sâlik onları yaparak seyr ve süluk edip kurb makamına ulaşabilir. Tek yol budur; bunun dışındaki yollar çıkmaz ve sapa olup hedefe ulaştırmazlar, sâlik insan şerî hükümlere tamamen itaat etmeli, seyr ve süluk için Şeriat’ta belirtilen yoldan başka bir yol katetmemeli ve şerî bir sened ve kaynağı olmayan zikir, dua ve hareketlerden gerçekten kaçınmalıdır. Zira bunlar saliki hedefe ulaştırması bir yana dursun, onu hedeften daha da uzaklaştırırlar, çünkü Şeriat’tan çıkmak bid'at ve günahtır.

  Salik birinci derecede dini farz ve vacibleri doğru olarak ve şer-i kurallar çerçevesinde yerine getirmeye çalışmalıdır; zira sünnetleri, zikir ve duaları yapmaya büyük özen gösterip çaba harcasa bile farizeleri terkettiği takdirde yüce makamlara erişemez.

   İkinci derecede sünnet ve zikirlere sıra gelir. Salik burada ruhî gücü ve mizacının istidadına göre sünnetlerle meşgul olur. Sünnetleri yerine getirmede ne kadar gayret gösterirse bir o kadar yüksek makamlara erişir. Sünnetler de fazilet açısından bir değillerdir. Bilakis onlardan bazıları bazılarından faziletlidirler, dolayısıyla insanı Allah'a daha iyi ve daha fazla ulaştırabilirler. Bu sünnetlere dua ve hadis kitaplarında işaret edilmiştir.

   Sâlik o kitaplardan namaz, dua ve zikirleri seçerek onları devamlı yerine getirebilir. Onları ne kadar fazla ve iyi bir şekilde yerine getirirse daha fazla sefa ve nuraniyet kazanır ve daha yüksek makamlara yükselir.

   Burada salih amellerden bazılarına işaret edecek geriye kalanını diğer kitaplara bırakacağız. Ancak daha önce şu noktayı hatırlatalım ki farizeler, sünnetler, zikir ve dualar ancak ihlasla yapıldığı zaman mukarrib (yaklaştırıcı) ve salih amel olabilirler. Her amelin salahiyet ve mukarribiyetinin derecesi o ameli yerine getiren kişinin ihlas derecesine bağlıdır. Dolayısıyla ilk önce ihlas hakkında bahsedecek ve daha sonra da salih amellerden bazılarına değineceğiz.
salih amel 1
İHLAS

   İhlas makamı tekamül ve seyr ve sülukun en yüksek derecelerinden biridir. İhlas neticesinde kalp, ilahi nurların parlayış merkezi konumunu alır, hikmet ve ilim kalpten dile dökülür.

   Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: "Her kim kırk gün Allah için halis olursa kalbinden diline hikmet çeşmeleri akar."[6]

   Hz. Ali'nin (a.s) şöyle buyurduğu naklediliyor: "Amellerini Allah için halis edenler ve kalplerini Allah'ın teveccühünü celbetmesi için temizleyenler neredeler?"[7]

   Hz. Fatıma-i Zehra (s.a) şöyle buyurmaktadır: "Her kim Allah'a halis amelini gönderirse Allah-u Teâlâ da onun için en iyi maslahatı indirir."[8]

   Hz. Ali (a.s) buyuruyor ki: "İnsanların pâk ve temiz kalpleri Allah-u Teâlâ’nın nazar ve teveccüh ettiği yerlerdir, o halde her kim kalbini temizlerse Allah-u Teâlâ ona nazar eder."[9]

   Hz. Resulullah (s.a.a) Cebrail'den Allah-u Teâlâ'nın şöyle buyurduğunu naklediyor: "İhlas, benim sevdiğim herkesin kalbinde emanet bıraktığım sırlarımdan bir sırdır."[10]

   İhlasın derece ve mertebeleri vardır. Onun en küçük mertebesi insanın ibadetlerini şirkten, riyadan ve gösterişten kurtarıp sadece Allah için yapmasıdır. İhlasın bu kadarı ibadetlerin sıhhat ve doğruluğu için şart olup, onsuz Allah'a takarrub ve yaklaşmak mümkün değildir. Amelin büyük değeri pâk niyette, şirk ve riyadan halis ve arınmış olmaktadır.

   Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: "Allah-u Teâlâ sizlerin suratlarınıza ve amellerinize bakmaz; bilakis o sizin kalplerinize (niyetlerinize) bakar."[11]

   İmam Sadık'tan (a.s) şöyle naklediliyor: "Allah-u Teâlâ buyurur ki; ben salih amel dışında en iyi ve en hayırlı ortağım. Her kim amelinde benden başkasını bana ortak koşarsa kabul etmem."[12]

   İmam Sadık (a.s) başka bir yerde de şöyle buyuruyor: "Allah-u Teâlâ kıyamette halkı amellerine göre mahşur eder."[13]

   Hz. Ali (a.s) buyuruyor ki: "Ne mutlu ibadet ve dualarını sadece Allah'ın rızası için yapan, kalbini gözünün gördüğü şeylerle meşgul etmeyen, kulağına ulaşan şey yüzünden Allah'ın zikrini unutmayan ve diğerine verilen şeye hüzünlenmeyen kimseye".[14]

   Hz. Ali (a.s) başka bir yerde de şöyle buyuruyor: "Amelde ihlas saadetin nişanelerindendir."[15]

   Her türlü riya, bencillik ve gösterişten halis ve arınmış olup, sadece ve sadece Allah'ın rızası için yapılan bir ibadet ancak Allah-u Teâlâ'nın yanında makbul olup, kurb ve kemale sebep olabilir. Amelin makbul oluşunun ve değerinin ölçüsü ihlastır. İhlas her ne kadar fazla olursa amel de o kadar mükemmel olup o miktarda değer kazanır.

    İbadet edenler beşe ayrılırlar: Birincisi Allah'ın azabından ve Cehennem ateşinden korktukları için ibadet edenler.

   İkincisi: Cennet nimetlerine ve uhrevî sevaplara kavuşmak ümidiyle Allah'ın emir ve nehiylerine itaat edenler. Böyle hedeflerle ibadet etmek amelin sıhhatine bir zarar getirmez. Böyle kimselerin amelleri sahih olup onları takarrub (Allah'a yakınlık makamına) ve sevaba ulaştırır. Zira Kur'an-ı Kerim ve hadisler halkı irşad ve hidayet etmek için çoğunlukla bu iki yoldan istifade etmişlerdir. Ayrıca Resul-i Ekrem (s.a.a), Masum İmamlar (a.s) ve evliyaullahın kendileri de Allah'ın azaplarından korkuyor, sızlanıp yalvarıyor, Cenneti ve Cennet nimetlerini arzuladıklarını açığa vuruyor ve iştiyaklarını belirtiyorlardı.

   Üçüncüsü: Allah'ın nimetlerine şükretmek için O'na ibadet eden kimseler. Bu hedefle ibadet etmek de amellerin makbul olması için şart olan ihlas ile çelişmemektedir. Dolayısıyla  hadislerde insanlar Allah'ın nimetlerine şükretme amacıyla Onun emirlerine itaat etmeleri için onları ibadet ve itaata teşvik etme maksadıyla Allah-u Teâlâ'nın nimetlerini hatırlatmaktadır.

   Hatta Hz. Resulullah (s.a.a) ve Masum İmamlar’ın (a.s) kendileri bile bazen ibadete önem vermelerini halka vurgulamak için buyururlardı ki: "Ben şükreden bir kul değil miyim?!!"

   Bu üç grupta yer alanların hepsinin ameli makbul olsa da ancak üçüncü grupta yer alanlar daha fazla  ihlasa sahip olduklarından daha çok imtiyaz ve değere sahiptirler.

    Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: "Allah'a ibadet edenler üç gruba ayrılırlar: Bir grubu uhrevî sevaplara ulaşmak için Allah'a ibadet ederler bu (ibadet tarzı) tüccarların ibadetidir. Bir grubu azaptan korktukları için Allah'a ibadet ederler bu da kölelerin ibadetidir ve bir grubu ise Allah'ın nimetlerine şükretmek için ibadet ederler, ve bu ise özgür kimselerin ibadetidir."[16]

   Dördüncüsü: Nefsini mükemmelleştirmek ve ruhunu yetiştirmek için ibadet edenlerdir. Bu niyetle ibadet etmek de ibadetin sıhhatinde şart olan ihlasa bir zarar dokundurmaz.

   Beşincisi: Allah'ı iyi tanıyıp O'nu bütün kemalatın ve hayırların kaynağı bildiklerinden O'na ibadet eden Allah'ın has ve seçkin kullarıdır. Allah'ın sonsuz kudreti ve azametine teveccüh edip ondan başka (bir) etkin güç tanımadıklarından sadece O'nu ibadete layık görürler ve dolayısıyla Allah'ı sever, O'nun kudret ve azameti karşısında huzu ve huşu ederler ve bu ise ihlasın en yüce derecesidir.

   İmam Sadık (a.s) şöyle buyurur: "İbadet edenler üçe ayrılırlar. Bir grubu Allah’a bir sevap ve mükafata ulaşmak için ibadete ederler; Allah'a. Bu tamahkârların ibadeti olup onları ibadet sürükleyen şey tamahlarıdır. İkinci grub, Cehennem ateşinden korktukları için ibadet ederler ve bu da korku sebebiyle yerine getirilen kölelerin ibadetidir. Ancak ben Allah'ı sevdiğim için O’na ibadet ediyorum ve bu ise büyük ve şerefli kimselerin ibadeti olup onları ibadete sürükleyen şey emniyet ve güvencedir. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ve onlar, o günün korkusuna karşı güvenlik içindedirler." (Neml / 89) ve yine buyuruyor ki: "De ki: Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." (Al-i imran/90) o halde herkim Allah'ı severse Allah da onu sever ve o güvenlik içinde olur."[17]

   Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: "Rabbim! Ben sana ne Cehennem ateşinden korktuğum için ve ne de cennetine tamah ettiğim için ibadet etmiyorum. Bilakis seni tapınmaya layık gördüğüm için ibadet etmekteyim."[18]

   Zikrettiğimiz gruplarda yer alanların hepsi halis olup amelleri makbuldur. Ancak bunlar ihlas açısından aynı derecede değillerdir. Bunların her biri diğerinden daha mükemmeldir ve beşinci gruptakiler ise en yüksek derecede yer almaktadırlar.

    Fakat şu noktayı hatırlatalım ki yüksek dereceye sahip olanlar aşağı derecelerden yoksun değillerdir. Bilakis hem aşağı dereceye ve hem de yukarı dereceye sahiptirler. Sıddıklar ve Allah'ın muhlis kulları da Allah'tan korkar, onun lütuf ve keremine ümit bağlar; nimetlerinin karşısında şükreder ve manevî yakınlığı da isterler; ancak onları ibadete  sevkeden dürtü sadece bunlar değildir; onlar Allah'ı daha iyi tanıdıkları için O'na tapar ve ibadet ederler.

Allah'ın bu üstün ve seçkin kulları yüksek makamlara eriştikleri halde aşağı makamları da kaybetmezler. Tekamül doğrultusunda hareket eden bir insan yüksek bir makama ulaştığı zaman aşağı makamlara da sahip olur.

   Buraya kadar ibadette ihlas hakkında bahsettik; ancak ihlas, sadece ibadette ihlasla sınırlanmaz. Sâlik öyle bir dereceye ulaşır ki, kendini ve kalbini Allah için halis eder, arındırır ve bütün yabancıları gönül evinden dışarı eder. Öyle ki bütün amellerini, hareketlerini ve düşüncelerini Allah'a mahsus kılar ve Allah'ın rızası dışında bir iş yapmaz. Sevgisi Allah için ve düşmanlığı da yine Allah için olur. Bu ise ihlasın en yüksek derecesidir.

Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: "Ne mutlu amelini,  ilmini, sevgisini, düşmanlığını, almasını, terketmesini, konuşmasını ve sükutunu Allah için halis edene"[19]

   İmam Sadık'tan (a.s) şöyle naklediliyor: "Sevgisi, düşmanlığı, infak ve imsakı Allah için olan kimse imanı kamil olan kimselerdendir."[20]

   İmam Sadık (a.s) buyuruyor ki: "Allah-u Teâlâ, kuluna kalbinde Allah'tan başka bir şeyin olmaması kadar üstün bir şey vermemiştir."[21]

  Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: "Allah'a bağışlanan ve O'na itaat etmek üzere sözleşen kalpler nerdeler."[22]

   Sâlik bu makama erişince Allah-u Teâlâ onu kendisi için halis kılar, teyidleriyle, feyiz ve bağışlarıyla onu günahtan ve sapmaktan korur. Böyle bir kul muhles (ihlasa erdirilmiş) olarak tanınır ve ihlasa erdirilmiş olanlar da Allah'ın seçkin kullarındandırlar.

   Allah-u Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyoyor: "Gerçekten biz onları, katıksızca (Ahiret’teki asıl) yurdu düşünüp anan ihlas sahipleri kıldık."[23]

  Allah-u Teâlâ Kur'anı Kerim'de Hz. Musa (a.s) hakkında şöyle buyuruyor: "Kitap'ta Musa'yı da zikret. Çünkü o, ihlasa erdirilmiş (Resul) bir peygamberdir."[24]

   Allah'ın ihlasa erdirilmiş kulları öyle bir makama erişirler ki şeytan onları saptırmaktan ümitsizliğe kapılır. Kur'an-ı Kerim Şeytan'ın Allah-u Teâlâ'ya şöyle dediğini nakleder:

"Senin izzetin adına andolsun ki ben, onların tümünü mutlaka azdırıp kışkırtacağım. Ancak onlardan, muhles olan kulların hariç."[25]

   Son olarak şunu hatırlatalım ki böyle yüce bir makama erişmek o kadar da kolay bir iş değildir. Bilakis nefsi temizlemeye, ciddi bir şekilde ibadet etmeye ve gayret göstermeye gerek vardır.

   Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: "İhlas ibadetin meyvesidir."[26]

   Hadislerde geldiği gibi ibadet ve zikirle meşgul olup onları kırk gün sürdürmek insanın batınının sefalı ve nurlu olmasında ve ihlas makamına erişmesinde etkili ve yararlıdır; ancak bir anda ve bir defada değil, tedricen olması ve ihlas merhalelerini katetmesi gerekir.

-----------------------------------------------------------------------------------

[1]- Nahl / 97.

[2]- Tâhâ / 75.

[3]- Kehf / 110.

[4]- Fatır / 10.

[5]- Enfal / 24.

[6]- Bihar-ul Envar, c.70, s.242.

[7]- Gurer-ul Hikem, s.172.

[8]- Bihar-ul Envar, c.70, s.249.

[9]- Gurer-ul Hikem, s.538.

[10]- Bihar-ul Envar, c.70, s.249.

[11]- Bihar-ul Envar, c.70, s.248.

[12]- Bihar-ul Envar, c.70, s.243.

[13]- Bihar-ul Envar, c.70, s.219.

[14]- Bihar-ul Envar, c.70, s.229.

[15]- Gurer-ul Hikem, s.43.

[16]- Bihar-ul Envar, c.70, s.196.

[17]- Bihar-ul Envar, c.70, s.197.

[18]- Bihar-ul Envar, c.70, s.197.

[19]- Gurer-ul Hikem, s.462.

[20]- Bihar-ul Envar, c.70, s.248.

[21]- Bihar-ul Envar, c.70, s.249.

[22]- Gurer-ul Hikem, s.172.

[23]- Sad / 46.

[24]- Meryem / 51.

[25]- Sâd / 82-83.

[26]- Gurer-ul Hikem, s.17.


source : tebyan
0
0% (نفر 0)
 
نظر شما در مورد این مطلب ؟
 
امتیاز شما به این مطلب ؟
اشتراک گذاری در شبکه های اجتماعی:

latest article

Kur’an’ın Tahrif Olmadığına Dair Deliller
Hz. Fatıma'nın "Fedekiye Hutbesi"nin Tam Metni
Günahın Tedavisi
Silsiletu’z Zeheb (Altın Silsile) Hadisi
İmam Sadık’tan (as) Güzel Bir Strateji-2
Cebrail’in Peygamber Efendimize Öğrettiği Dua: Cevşen’i Kebir
Kur'an-ı Anlamanın Önündeki Engeller
Şehadet Yıldönümü Münasebetiyle
Hayırda yarışın!
HER ZAMAN BİR İMAM VARDIR

 
user comment